İnternette şöyle dolaşırken gözüme bir haber çarptı. Fenerbahçe'nin basket maçı vardı,hafta sonu evde yapılacak birşey olmadığından maça gitme kararı aldım. Maçta fazla seyirci olmamasına rağmen gayet zevkli bir maç oldu. Seyirciler az olmasına rağmen belirli bir kesim coşkulu bir biçimde bağırıyordu. Maça gitmemin sebebi biraz da stres atmaktı. Stresi de attığımı düşünüyorum. Taraftarlar arasında ayrılan iki kısım vardı. Birincisi kale arkasında bulunan 1907 gençlik grubu ikincisi ise kendi kafalarına göre takılan 10 kişiden oluşan bir grup vardı.


Bunlar kesin kfy grubu dedim kendi kendime. Eğleniyorlardı 10 kişi,hani 10 kişi destek veriyordu ama sesleri yüksek çıkıyordu. Maç sonuna doğru ''Metrobüse geliyoruz''bestesini söylediler. Benim açımdan maç daha da eğlenceli oldu. Hatta kale arkasından bir kısım taraftar onların tarafına geçmiş,diğer grup 20 kişi olmuştu.





Maça geLince maçta bana göre en iyi oynayan Ömer aşıktı. Gerek savunmasıyla gerek hucüm yönüyle etkili bir oyun çıkardı. Sakatlıktan yeni çıkmıştı,bu kadar iyi olacağını düşünememiştim. Smith'te ilk periyot güzel oyun çıkardı. Giricek'in girmesini bekliyordum. Ve 3.üncü periyot giricek girdiğinde hemen bir üçlük yapıştırdı. Takımda Mirsad'ın ismini göremedim. Ama Mirsad olsaydı yine birşey değişmezdi. Çünkü rakip takıma fark atmıştık. Maç 101-78 sona ermişti. Ve Fenerbahçe takımı hiç zorlanmamıştı.

Fenerbahçe,Basketbolseverlere müthiş bir maç izletmişti. Bunun Avrupa'da tekrarlanmasını istiyoruz. Fenerbahçe'de Avrupa'da başarı Türkiye liginden daha önemlidir. Maç bitiminde kfy grubundan insanlarla metrobüse geliyoruz bestesini söyledik,çok zevkli ve eğlenceliydi. Minibüse binene kadar söyledik,insanlar tip tip bize bakıyordu,ama bizim umrumuzda değildi. Herşey o kadar zevkli ve eğlenceliydi ki insanları umursamıyorduk. İnşallah Bunu 2 hafta sonra Ali samiyene 6saray maçına gidince yapacağız.

Teşekkürler Kfy...

Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post

Badmouth (0)

08:19 by , under

Avrupa rock sahnesinin yeni isimlerinden Badmouth,keşfettiğim yeni gruplardan biri oldu. Türünün hardrock olması nedeniyle hemen atladım. Eski rock gruplarından etkilendiği görülür. Ac/Dc ve Dokken gruplarından etkilenmişlerdir. İlk çıkış albümleri Paul Sabu tarafından California'da Fortrocks stüdyosunda çıkarılmıştır. Hatta Tom Pearson’un sesinin don dokken’e benzediği söylenmektedir.



Zaten tom pearson’da da don dokken hayranlığı vardır. Benzemesinin de doğal olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar dinlemesem albümü albüm hakkında düşünceler olumlu yönde. Rock’n roll hayranlarının bu albümü kaçırmaması gerekir diye sinyal veriyorlar. Yabancı sitelerde bile eleştiriler olumlu yönde gidiyor. Özellikle hardrockhouse.com sitesi bu grup için ,bu grup rock hayranlarının birçoğunu hitap edecek diye başlık yayınlamıştır.

Grubun myspace sayfasını açtığınızda gözünüze ilk çarpan şarkı Dance Little Sister oluyor. Şarkı da gerçekten eğlenceli,istenilen enerjiyi insana veriyor. Ondan sonra And Take Your Toothbrush With You şarkısı da gerçekten hızlı,bu da istenilen enerjiden fazlasını veriyor. İnsan bu şarkıyı dinleyince yerinde durası gelmiyor. Gruptan farklı tadlarda alabilirsiniz.

Badmouth grubu röportajlarında da sound’larına etki eden grupları söylemiştir. Bunların başında Guns Roses gelmiştir. Daha sonra Kiss ,Led Zeppelin, Alice Cooper gibi isimlerde gruba etkide bulunmuştur. Bu adamlar herhalde Rock’n roll için yaratılmışlar. Bu 5 adam müzik için bir araya geldiklerini bunu röportajlarında da belirtmektedir. Hepsi aynı türü dinlemiyor elbette,punk dinleyeni de var,heavy metal dinleyenide country dinleyeni de var. Böylece farklı etkilerle birlikte güzel bir müzik ortaya çıkmış. Grup İsveç’in kutsal topraklarından günümüze kadar gelmiş. Ayrıca grupta klasik glam rock etkilerine rastlayabilirsiniz. Gruptan tanıdığımız Randy Joy bazen konserlere Black Sabbath tişörtüyle çıkar. Bu da eski metal gruplarını çok sevdiğini gösterir.

Albümleri
HEARTBREAKER – SINGLE
2008 USA RXR 007
2009 EUROPE RXR 016

Albümlerinden görünüm


01 Pedal To The Metal
02 Kick It Up
03 Cocaine Girl
04 The Last Train
05 Dance Little Sister
06 El Diablo
07 Rivethead
08 Hell Tonight
09 ...And Take Your Toothbrush With You
10 SuperSassyBaby



Grubun bazı şarkılarına myspace adresinden ulaşabilirsiniz.

http://www.myspace.com/badmouthswe

Grup kadrosu

Tom Pearson Vocals
Chris Lemon Bass gitar
Mike Hill Rhythm Guitar
Randy Joy Lead Guitar
Rich Hard Drums



Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post


Aradan 4 yıl geçmişti,Dokken hayranları büyük bir umutla yeni albümü bekliyorlardı. Hell to Pay albümünden sonra dokken bombayı patlatmıştı. Albümün adı Lightning Strikes Again
Olarak belirlenmişti. Albüm aslında 24 ekim 2007’de Japonya’da yayınlanacaktı,ama yayınlanamadı. Albüm 29 ekimde tüm dünyada yayınlanacaktı ama planlamalara göre albümün çıkış tarihi 2008 yılına kaydırıldı. Ve albüm en sonunda Abd’da 13 mayıs tarihinde yayınlandı. Bazı rivayetlere göre bu albümün grubun en iyi performansı olduğu söyleniyordu. Billboard’larda 200. sıraya girmişti.


Parça Listesi
1.Standing on the Outside" - 3:52
2."Give Me a Reason" - 3:50
3."Heart to Stone" - 3:56
4."Disease" (Mick Brown, Don Dokken)- 3:30
5."How I Miss Your Smile" (Don Dokken) - 4:01
6."Oasis" - 3:40
7."Point of No Return" - 4:23
8."I Remember" (Don Dokken) - 4:48
9."Judgment Day" - 4:02
10."It Means" - 4:42
11."Release Me" - 5:45
12."This Fire" - 4:42

Albümde bir eksiklik vardı o da gitarı ağlatan George lynch’ın olmayışıydı. Onun sololarından marum kalmak çok kötü bir şey olsa gerek. Tabi Jon Levin’e kalitesiz gitarist demek istemiyorum. Çünkü öyle biri değil. Öyle biri olsaydı Dokken grubuna gelmezdi. George Lynch her dokken hayranının sevdiği bir gitaristtir. Duygu dolu bir gitaristir. İnsanı gitar sololarıyla ağlatır.

Albümde her şarkıyı anlatmaya gerek yok. Ama başlangıç şarkısı insanda bir coşku yaratıyor. Özellikle şarkının başlarından bunu anlayabiliriz. Bazı şarkılar gerçekten gerektiği kadar insanı eğlendiriyor. Give me a reason şarkısı bunun en basit örneğidir. Her ne kadar George Lynch’ı beğensemde Jon Levin’de işini layıkiyle yerine getiriyor.



How I miss your smile, Hızlı şarkılardan sonra karşımıza ballad’ı andıran bir şarkı çıkıyor. Sessiz,sakin ,rahatlatıcı,huzur verici.

I remember,Şarkı başlarken işte şarkı budur diyorsunuz. Şarkının insanı kendine çeken bir özelliği olduğunu söylemeliyim. Şarkının bütününde ise duygusallık var.Slow ve tam yolculuk şarkısı. Uyumadan önce süper gidiyor. Eğer uyumadan önce rahatlamak istiyorsanız bu şarkıyı playistinize atmanızı öneririm.

Heart to stone şarkısına yorum yapmadan geçersek ayıp etmiş oluruz. Don dokken'in insanı rahatlatan vokalleri,zaman zaman levin'in o klasik soloları şarkıya renk veriyor. Şarkıyı dinlerken sanki üzerinize bir hüzün çöküyor. Don dokken'in bu noktada etkili olduğunu söylemeliyim. Don dokken'in melodik vokalleri insanın ruhunu okşuyor. İşte Hardrock budur diyorsunuz. Şarkıyı dinlediğinizde gerçekten insanın içi rahatlıyor.

Diğer hızlı bir parça disease şarkısına geçiyoruz. Şarkının başlarındaki vokaller sizi şaşırtabilir. Açıkçası Vokaller bana bile farklı geldi.Bu şarkıya neden ısınamadım bilmiyorum,belki vokalin farklı gelmesi şarkıyı sevmememe neden olmuştur. Ama Levin bizi o güzel sololarından marum bırakmamış

point of no return, Şarkının daha başlarında kesin bu balladtır diyorsunuz,ama sonradan yanıldığınızı anlıyorsunuz. Davul ritimleri,ve don dokken'in biraz da hızlı vokalleri şarkıya girince şaşırıyorsunuz. Ama es geçilmemesi gerekir.

Judgement day, hayatınızda kaç tane judgement day şarkısını dinlediniz,sizi bilmem de ben 2 tane dinledim birincisi whitesnake'ten ikincisi ise dokken grubundan idi. Özellikle bu şarkının sololarını çok beğendim. İnsanı rahatlatıyor,huzura kavuşturuyor.

Albüm fena olmamış. Yine dinlenebilesi bir albüm yapmışlar. En azından albüme göz atmanızı öneririm.

Kadro

Don Dokken - Lead Vocals
Mick Brown - Drums & Backing Vocals
Jon Levin - Guitars
Barry Sparks - Bass

Produced by: Don Dokken & Tim David Kelly

Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post


Onlar gezegenimizin en gürültülü topluluğuydu. 1960’lara damgalarını vurmuştular. Hatta Heavy metal’in yaratıcısı kimdir sorusuna çoğu kişi Black Sabbath derken,Rush’ın vokali geddy lee ,Blue Cheer diye cevap vermiştir. Bu da Blue Cheer’in ne kadar önemli grup olduğunu gözler önüne seriyor.Bir yazar aynen şöyle demiştir. Heavy metal kelimesi daha telafuz edilmeden,onlar heavy metal çalıyorlardı. Tabi o dönemde buna heavy metal demek bence saçmalıktır. Çünkü ilk heavy metal grubu black sabbath’tır . Blue Cheer ‘in müziği blues ve rock’n roll ritimlerine dayanıyordu. Black sabbath daha karanlıktı ,riff’leri korkutucuydu. Blue cheer eğlenceli ritimleriyle dikkat çekiyordu . Bunu bir kenara atarak 1960’ların sonuna doğru yolculuğa çıkıyoruz.


60’ların sonunda bir çok grup oluşmuştu. Cream,Jimi Hendrix,Deep Purple gibi gruplar oluşmuştu ,bunların nasibini alan diğer bir grupta Blue Cheer idi. Ama onların bir farkı vardı ilk oluştuklarında grup 3 kişiden oluşuyordu.

Yaklaşık 10 tane albüm yayınladılar. Bunlardan biri de 1969 yılında Philips Records etiketiyle kendi isimlerini alan Blue Cheer albümüydü. Albümde Blues rock etkilerini görmek oldukça mümkün. Şarkı müzikal olarak o dönemlerin eğlenceli yanını yansıtıyor. Biliyorsunuz ki o dönemlerde hippiler istediklerini yaparlardı. Ellerinde gitar sadece barış sloganlarıyla yürürlerdi. 1969 Woodstock festivalinde bunu dünyaya göstermişlerdi. Bu festivali dünyaya duyuran kişi bence Jimi Hendrix’tir. Hippiler onunla birlikte farklı bir dünyaya açılmıştı.

Hippileri geri de bıraktıktan sonra albüme geçiyoruz. Aslında albümde hemen dikkatimi çeken şarkı Hello L.A., Bye Bye Birmingham şarkısıydı. Şarkının isminden anlaşılacağı gibi Merhaba Los Angeles ,Hoşça kal Birmingam idi. Özellikle şarkının başlarındaki motor sesleri insanı heyecanlandırıyor. Şarkı bence çok eğlenceli,insanı bir oraya bir buraya atar gibi. Kısa davul ritimleri,eğlenceli vokaller insanı harekete geçiriyor. Şarkının yapımı ise Delaney Bramlett ve MacDavis’e aittir.

Eğlenceli şarkıyı geride bıraktıktan sonra bass seslerine şahit olduğumuz fool şarkısına geçiyoruz. Şarkının yapımında Gary L. Yoder ve G.R. Grelecki ismini görüyoruz. Bilindiği üzere albümde Gary L. Yoder bazı şarkılarda gruba yardımcı olmuştur. Şarkıda gitarlar çok önemli iş görmüştür. Kısa davul ritimleri,gitar soloları gary’nin o neşeli sesi insana keyif veriyor.

You're Gonna Need Someone,Yine eğlenceli bir şarkıya tanıklık ediyoruz, aynı hello La ,bye bye birmingam şarkısında olduğu gibi şarkı hemen akıllarımızda kalıcı notalara sahip. Şarkının içeriğinde duygusal sözler yer almaktadır. Şarkının yapımında Bruce Stephens ismini görmekteyiz. Norman Mayell’de o eğlenceli davul ritimleriyle bizleri coşturuyor.

Saturday Freedom, You're Gonna Need Someone şarkısıyla bizlere mükemmel dakikalar yaşatan Bruce stephens’in ismini görüyoruz. Şarkının sözlerinde özgürlük kelimelerine tanıklık ediyoruz. Bu şarkıda gitarlar önemli bir görev üstleniyor. 2 dakikaya yakın gitar seslerini içimizde hissediyoruz.

Ain't That The Way (Love's Sup,Güzel davul ritimleriyle şarkımız başlıyor. Kellog’un şarkıya ne kadar katkıda bulunduğunu söylemeye gerek yok herhalde. Şarkının yapımında ise Kellogg ve peterson’un imzası olduğunu görüyoruz.

Şarkının başlarında peterson’dan gelen bass seslerini duyuyoruz. Bu şarkılarda Kellogg ve peterson kendini gösteriyor. Ne denilebilir ki Rock and Roll Queens ,ne olduğu açık değil mi sizce de rock and roll her şeyi yeterince ifade ediyor sanırım.Kellogg ise klavyedeki görevini en iyi şekide yerine getiriyor.

Better When We Try, Bu şarkı kesinlikle bu albümdeki en rahatlatıcı şarkılardan biridir. Şarkıyı dinlediğinizde,benim ihtiyacım olan bu diyorsunuz. Vokalin o yumuşak sesi,kellogg’un aklımızı alan o klavye sesi bizi uzaklara doğru yolculuğa çıkarıyor.

Natural Man,Şarkının başları sanki çizgi filmlerdeki fon müziklerine benziyor. Siz benzettiniz mi bilmiyorum,ama ben benzettim. Şarkının eğlendirici ritimlere sahip olduğunu söylemeliyim. Şarkının isminden anlaşılacağı gibi doğal bir adamdan bahsedilmektedir. Doğal bir adamdan aşk’ı satın alamayacağından bahsedilir. Şarkının 1.29’daki kısmında vokal oyununa şahit oluyoruz. Kellogg’un klavyedeki ustalığı ,vokalin ses rengi şarkıyı daha çok dinlememize sebep oluyor.

Loving You's Easy, Şarkı Bruce Stephens yapımıdır. Şarkı kısa davul ritimleriyle,bruce’un şarkıyı eğlendirici bir şekilde söylemesiyle dikkat çekiyor.
The Same Old Story, Ve son şarkımıza geçtik. Fool şarkısında olduğu gibi şarkının yapımını aynı isimler üstlenmektedir. Şarkıya güzel bir başlangıç yapılıyor. Şarkının başlarındaki gitar sesleri,sonra ilerleyen entürüman sesleri insanı eğlendiriyor.

Eğer ki bu zamana kadar dinlemediyseniz bu albümü hemen dinlemenizi öneririm. Özellikle Blues ve Rock’n Roll severlere öneririm.

Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post

MotoShow 19-22 Mart (0)

07:13 by , under



Açılış sayfasını şöyle mükemmel chopper motorumuzla yapıyoruz. Sonra geleneksel düzenlenen motor fuarına geçiyoruz. Herşey güzeldi. Bütün motorseverler bu fuarda toplanmıştı. Bazıları motor alıyor,bazıları motorlara bakıyorlardı. Güzel motorlar sergilenmişti. Yarış motorları,Yolculuk motorları olsun bir çok motor vardı. Harley Davidsonlar,kawasakiler daha ismini sayamadığım bir sürü motor vardı.


Bir Motorsiklet delisine ait herşeyi bu fuarda bulabilirdiniz. Oyuncak motorlar,Motor tişörtleri ve benzeri bütün ürünler bu fuardaydı. Tabi oraya kadar gidip ,tişört almamak olmazdı. Tişörtlerin fiyatıda 10 liraydı,o kadar da pahalı değildi. Ama bazı ürünler pahalıydı. Örneğin oyuncak motorların fiyatları biraz pahalıydı. Oyuncak motoru sorduğumda fiyatı 80 ytl idi. Yanımda fazla para yoktu bu yüzden,o oyuncak motoru kaçırmıştım.

Fuarda mankenlerde boy boy göstermişti. Motorları tanıtıyorlardı. Bazı insanlar fotoğraf çekilebilmek için sıraya giriyorlardı. Aslında bu motor fuarına girmem olanıksızdı. Çünkü elimde davetiyem yoktu, aniden bir arkadaştan davetiye aldım ve fuara gitmiştim. Bu da bana sürpriz olmuştu. Tabi çok sevinmiştim ve çok mutlu olmuştum. Pazar günü de böylece bitmiş oldu. Zaten fuarın son günüydü fuar 19 mart'ta başlamış,22 mart'ta bitecekti. Gelenler en azından büyük bir motor fuarının keyfini çıkardılar. Gelmeyenler ise çok şey kaçırdılar. Artık bir daha ki motor fuarlarına...

Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post

Yine Aynı Senaryo (0)

10:55 by , under




Yine Aynı Senaryo

Bildiğiniz üzere dün Fenerbahçemizin Bursaspor ile maçı vardı. Hemen hakemin kim olduğunu öğrenmek istedim,Arkadaşım Fırat aydınus diyince gerçekten şoke olmuştum. Fenerbahçe takımı bu sene iyi oynamamış olabilir,hırsıyla mücadele etmemişde olabilir,ama hakemler tarafından canı yanan takımlardan biridir. Herhalde Eskişehir’den sonra en çok hakem hatalarından canı yanan Fenerbahçedir. Guiza’nın attığı gol ofsayttı,ama maçta bursaspor’un yaptıklarına ne demeli.


Sanki Ertuğrul sağlam sahaya çıkın oyuncuların ayağına kırın demiş. Oyuncularda o hırsla sahaya çıkmış.Bu sezon 4 defa Fenerbahçe takımıyla karşılaşmışlar ,hep yenilmişler bu defa hırs yaptılar,ama bu hırs mı adamların ayaklarını kırmak mı bilmiyorum. Sercan kadar da aldatıcı bir futbolcu görmedim. Sen mi avrupa’da oynucan arkadaş,böyle yaparsan seni ne Türkiye’de büyük bir takım alır ne de Avrupa’da büyük bir takım olur. Yan hakemler kör mü bilmiyorum.

Bu takım kendi oyun disiplinini sahaya yansıttığı zaman yenemeyeceği takım yok. Ama işte takıma pozitif enerji veremeyen bir dede başta olunca böyle sorunlar ortaya çıkıyor. Formanın hakkını veren oyuncu sayısı ise parmağımı geçmez. Neyse nereye kadar böyle gitcek bilmiyorum. Tek çare Aragones’i göndermektir. Çünkü bu sene Fenerbahçe’ye yararından çok zararı oldu. Taraftarlar artık nerdeyse maçlara bile gelmek istemiyor. Umarım diğer haftalarda böyle gitmez,taraftarlarında daha çok morali bozulmaz.

Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post

Bruce Springsteen, bu adamı tanıyanınız vardır,tanımayananız da vardır. Bu adamı tanımam aslında çok ilginç oldu. Bir dost tavsiyesiyle Born in the usa albümünü dinlemiştim. İlk şarkı Born in the usa şarkısı dikkatimi çekmişti,ve böylece Bruce springsteen arşivlerim arasında yerini almıştı. Şarkıları ise Rock’n roll’un yaşam tarzını yansıtmaktaydı. Daha çok konserleriyle dikkat çekiyordu. Ayrıca Bruce springsteens yanlış anlaşılmalara da maruz kalmıştır. Bunun en basit örneği born in the usa şarkısıdır. Bunu dinleyenler bir vatansever şarkısı olduğunu zannetmişlerdir.


2009 yılı bereketli bir yıl mı bilmiyorum ama güzel albümlerin geldiği bir yıl gibi görünebilir. Deep Purple’ın efsane vokalisti I’an gillan’ın çıkardığı one eye to morocco albümü olsun ,Bruce springsteen’ın çıkardığı Working on a Dream albümü olsun bu yılın güzel olduğunu kanıtlar nitelikte gibi gözüküyor.
İlk albümünü bundan 36 yıl önce yayınlayan Bruce Springsteen'nin 2009 albümü "Working o a Dream" raflarda yerini aldı.

Kariyerinin 24'üncü albümü olan ve içinde 13 Springsteen şarkısının yer aldığı albümün kayıtları, Bruce Springsteen ve E street Band tarafından gerçekleştirildi. Albümün çıkış parçası albümle aynı isimdeki "Working on a Dream" olurken, bonus şarkı olarak başrollerinde Mickey Rourke'un yer aldığı "The Wrestler" filmi için kaydedilen şarkı da yine albümde yerini alıyor. Columbia Records etiketiyle çıkan albümün prodüktörlüğünü Brendan O'Brien üstlenmiştir.

Albümün içinde eğlenceli şarkılar bulunmaktadır. Bunun en bariz örneği My Lucky day şarkısıdır. Şarkıyı dinlerken adeta enerjiyi içimizde hissediyoruz. Hatta üst üste şarkıyı dinlemek istiyorsunuz. Şarkının sözlerinden şöyle bir şey düşünebilirsiniz. Acaba bu ballad mı düşüncesine kapılabilirsiniz. Klasik davul ritimleriyle ,bruce’ın o eğlenceli sesiyle şarkı insanlara zevk veriyor. Şarkıda saksafon seslerine de şahit oluyoruz.

Outlaw Pete şarkısı ise ayrı bir şarkı.Şarkı bir masal gibidir. 8 dakika kadar uzun bir şarkı olmasına rağmen beni hiç sıkmadı. Parçanın sözleri ise çok önemlidir. Sözlerde kanunsuz pete’den bahsetmektedir. Kanunsuz pete’nin yaptıkları haddinden fazladır. Banka soyar,hapise girer,Mustang çalar yani yapmadığı kötülük yoktur. Çünkü o kanunsuzdur. Bu şarkı için çekilen video’da bir başkadır.Video’yu İyi,kötü,çirkin filmindeki kovboylara benzettim. Aslında ordaki elemanlar acımasız oluyordu,acaba şarkının sözleri buradan esinlenmiş olabilir mi.

Hareketli şarkılardan sıyrılarak sessiz bir şarkıya geçiyoruz. Gayet sakin,gayet rahat,yolculuğa çıkarken tavsiye edebilirim diyebileceğim bir şarkıdır. Working On A Dream,Rüyalar,Aşklar ve gerçekler üzerine kurulu bir parça. Şarkıyı biraz daha açarsak, hayaller üzerinde çalışan birinin ,sadece aşk’ın bu hayali gerçek yapacağından bahsetmektedir.

Şarkımız There's a wonderful world where all you desire bu satırlarla başlıyor. Bende bu satırlardan yola çıkarak hayatımızda yaşadığımız olaylardan örnekler verdim. Kim harika dünyada yaşamak istemez ki,savaşların olmadığı her zaman barışın olduğu,insanların birbirini kandırmadığı bir dünyada kim yaşamak istemez ki her zaman mutlululuğun olduğu ayrılığın hiçbir zaman olmadığı sorunsuz bir dünya kim istemez ki. Şarkıda aşk unsurlarına da yer verilmiştir. Şarkıda geçen kişinin bir kraliçeyle aşk yaşadığından bahsedilmektedir.

What Love Can Do, Bu şarkıyı diğer şarkılara göre kıyaslarsak gerçekten çok farklı. Çünkü bu şarkı sanki biraz blues’a kaçıyor, Şarkı ise aşk’ı fazlasıyla anlatıyor. İsminden anlaşılıyor. Aşkını göstermesi için izin vermesini istiyor. Bruce’un farklılaşmş sesi ile şarkımız başlıyor,kısa davul ritimleriyle harekete geçiyoruz. Dinlenilmesi şarkılardan biri olduğunu düşünüyorum. Es geçilmemesi gerekir. Blues öğelerinin haricinde hafif country müziğe kaçan yanlarıda var.

This Life,İnsanı rahatlatan huzura kavuşturan bir şarkı. Şarkının isminden anlaşılacağı gibi bu yaşam ,ama hangi yaşam kendi yaşadığımız hayat tabiki de . Zorluklar, kıtlıklar,bir hiç uğruna giden hayatlar kısaca yaşamın her noktasını bu şarkıda anlayabiliriz. Ayrıca şarkının videosu bulunmaktadır,video’yu kim hazırlamışa helal olsun diyorum. Hoş gitar tonları,büyüleyici saksafon sesleri insanın ruhunu okşuyor.

Good Eye,Müzikal olarak what love can do şarkısına benzemektedir. Blues armonisi ile kavrulmuştur. Çeşitli enstürümanlarla donanmıştır. Başlardaki mızıka sesini buna örnek gösterebiliriz. . Sadece Bruce Springsteen’a ait bir özellik değil ,tom waits’de çeşitli enstürümanlar kullanarak bu işi becerebiliyor. Şarkıdaki enstürümanları bazen kestiremiyorsunuz.

Tomorrow Never Knows,Duygusal sözlerin yer aldığını söylemeliyiz. . Bu şarkıda da çeşitli enstürümanlar kullanılmıştır. Kısa davul ritimleri,klasik gitarın o güzel tonları,bruce’un o harika sesiyle birleşince ortaya mükemmel bir şey çıkmış. Şarkının başlarında gelen seslerle birlikte,şarkının eğlenceli bir şey olduğunu anlıyorsunuz.
Life Itself,Şarkı klasik gitar tonlarıyla başlıyor. Albümün bazı şarkılarında olduğu gibi rahat ve sakin havayı içimizde hissediyoruz. . Rüzgarlar esmeye devam etsin,bizde bu şarkıyı dinlemeye devam edelim. Şarkı rüzgarın esmesi gibi etki bırakıyor insanda. Öncelikle sessiz ve sonra aniden bir ses çıkıyor ortaya. İşte bu da bize büyülü bir şarkı olduğunu anlatıyor.

Her şarkı rahat olmak zorunda mı diyor insan kendi kendine. Biraz eğlenceli,daha hızlı şarkı yok mu diyor insan gerçekten. Şarkı bize sanki yaz mevsiminde kelebeklerin uçuştuğunun haberini veriyor. Uzakta olan sevgiliye özlem olarak da görülebilir. Bazen yalnız kalırsınız ihtiyaç duyduğunuz şeyler yanınızda olmaz. Şarkı öyle bir şeyi anımsatıyor. Yalnız başına yürürsünüz,ama eksik olan bir şeyler hissedersiniz.

Surprise, Surprise, Mum ışıkları ve doğum günü kelimesinin çıktığı bir şarkıdan hangi sözü beklersiniz ki tabiki de Sürpriz kelimesi bunun tanımıdır. Well, surprise, surprise, surprise
Yea, surprise, surprise, surprise bu sözler durmadan tekrarlanır. Şarkıyı eğlenceli hale getirir.

Favori şarkılarımdan biridir. Gerçekten dinlerken en keyif aldığım şarkıdır. Bu şarkıyı neden çok sevdim bilmiyorum. Başlardaki gitar tonları,bruce’un o yumuşak sesi, insana şarkıyı sevdiriyor. Bir yolculuk şarkısını andırıyor. Uzaklara gidiş ,gidiyorum der gibi bir şey. Ama şarkının ismi de ne güzel öyle. The Last Carnaval,sanki karnavala hazırlanıyoruz gibi.

The wrestler filmi için kaydedilen the wrestler şarkısına geçtik. Klasik gitar tonlarıyla parçamız açılıyor. Şarkı tam kapanışa uygun.İnsan filmide merak ediyor. Film hakkında ayrıntılı bilgi vermek gerekir.

80’lerin en başarılı profesyonel güreşçilerinden biri olan Randy ‘Koç’ Robinson, artık New Jersey civarındaki okul ve müsamere salonlarında dövüşerek kuruşu kuruşuna geçinmeye çalışmaktadır. Yalnız, özel hayatında başarısız, tek ailevi bağı olan kızıyla arası kopuk bir adamdır. Ringe çıkmanın heyecanı, dövüşün adrenalini ve kalan hayranlarının sevgisiyle hayata tutunur. Ancak bir karşılaşma esnasında kalp krizi geçirince, doktoru, Randy’ye bir daha güreşmemesi gerektiğini söyler. Şov dünyasına bu şekilde zoraki bir veda eden Randy, hayatını gözden geçirmek durumunda kalır. Bir süre için işler yolunda gidecek gibi gözükür. Süpermarkette tezgahtar olarak işe girer, kızıyla ilişkisini düzeltmeye başlar ve bir striptizciyle yakınlaşır. Ancak dövüşün cazibesi karşı koyulmazdır ve bir süre sonra ringe geri dönmeye karar verir.

Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post


1980’li yıllara damgasına vuran, klasik balladlarıyla insanları ağlatan ,Scorpions gibi bir gruba Klaus Maine’nın hastalanması sonucu yerine şarkıları söyleyen bir grubun vokalinden söz ediyoruz. Heavy metal dünyasında saygı değer müzisyen olmasının yanında melodik tarzı ile bilinir. . Dokken grubunun vokalisti Don Dokken’den söz ediyoruz. Don Dokken'ın müziğe karşı daima bir ilgisi vardı.

Break the chains gibi albüm çıkarmışlardı,ama amerika’da yayınlanmamıştı. Bunun sebebi plak şirketinin albümü çıkarmaktan vazgeçmesidir. Elemanlar sonradan avrupa’da plak şirketi aramaya çıkıyor.

Avrupa’da çok sevildiler , ama amerika’da listelere bile giremediler. Grubun Amerikalı olmasından dolayı mı bilmiyorum. Kayıtların o kadar da kötü olduğunu düşünmüyorum. Kötü olsaydı avrupa’da da sevilmezdi.


Şarkı Listesi

1. "Breaking the Chains" (Don Dokken/George Lynch) – 3:50
2. "In the Middle" (G.Lynch/D.Dokken) – 3:44
3. "Felony" (D. Dokken) – 3:07
4. "I Can't See You" (D. Dokken/Juan Croucier) – 3:12
5. "Live to Rock (Rock to Live)" (G. Lynch/J. Croucier/D. Dokken) – 3:38
6. "Nightrider" (D. Dokken/Mick Brown/G. Lynch) – 3:13
7. "Seven Thunders" (G.Lynch/M. Brown/D. Dokken) – 3:56
8. "Young Girls" (G. Lynch/D. Dokken) – 3:14
9. "Stick to Your Guns" (D. Dokken) – 3:24
10. "Paris Is Burning [Live]" (G. Lynch/D. Dokken) – 5:08


Aslında şarkılar tek tek açıklanacak kadar derin değil. Ama eğlenceli olduğunu söylemeliyim. George Lynch gitarıyla hayranlarına ziyafet yaşatırken,Don Dokken o muhteşem sesiyle insanları büyülüyor. Break the chains şarkısı bir marş niteliğinde olduğunu söylemeliyim. Mike Brown’un o kısa davul ritimleriyle eğlenceli bir şekilde şarkı açılıyor,son halini alıyor. 2.14’de gelen Lynch’ın o gitar soloları şarkının nasıl bir şey olduğunu ifade ediyor. Sadece bununla kalmayıp Lynch’ın gruptaki konumunu da ifade ediyor.

İn the middle şarkısı da insana gerçekten büyük zevk veriyor. Özellikle in the middle diye don dokken haykırırken bizlerde haykırıyoruz. Şarkının başlarında don dokken’in sessizce girişi,şarkı ilerledikçe ooo seslerinin yükselmesi ,sonradan don dokken’in in the middle diye haykırması olayı bitiriyor. Lynch faktörünü unutmamak gerekir. Bu adama ne desek hak ediyor be kardeşim.

Don dokken yapımı felony adlı şarkıya geçiyoruz. Don dokken’i kendi emekleriyle yarattığı bir şarkı desek yanılmayız herhalde. Klasik lynch soloları bu şarkıda da bulunmaktadır. Bizi sololarından mahrum bırakmıyor. Şarkının isminden anlaşılacağı gibi bir suçluyu anlatmaktadır. Kalbine bağlı olan bir suçlu mu onu bilmiyorum. You're here in my heart
Felony bu satırlar anlatmamıza yetecektir herhalde.

I can't see you,Favori şarkılarımdan biri olduğunu söylemeliyim. İnsanı aşırı derecede eğlendiren bir yapısı var. Şarkının başlarında sessiz giriş,sonra ilerleyen dakikalarda şarkının hızlanması insanda coşku yaratıyor. Aşık olan birini ve o aşık olan kişinin sadece bir şans istediğini anlatmaktadır. O şansı verdiği takdirde,doğru yapacağını söylemektedir. Don Dokken’e vokalde bi de Juan Croucier eklenince ortaya mükemmel bir iş çıkıyor. Zaten şarkının gidişatından da anlıyorsunuz.

Live to Rock denince aklıma nedense saxon geliyor,Rock ile yaşamak işte,bu da dokken’in önem verdiği parçalardan biridir. Croucier,Lynch,Dokken yapımıdır. Rock ile yaşamak isteyenler için. Sonsuzluğu elinde bulundurmak isteyenler için,özgürlüğün peşinde koşmak isteyenler için. I Cant see you şarkısında olduğu gibi Croucier’ı şarkıda görüyoruz. Açıkçası back vokali fena da yapmıyor. Kambersiz düğün mü olur cevabı George lynch için geçerlidir herhalde,Lynch’siz şarkı mı tamamlanır. O mükemmel sololardan hayranları eksik mi kalacak tabiki de hayır.

Şarkının için Mick Brown ismini görmek oldukça güzel bir şey. Tehlike ve çılgınlık bu iki kelimenin tanımı kesinlikle motor kelimesinin altında yatıyor. Gece sürücülüğünü anlatmaktadır. Rota belli. Ana yollar,otobanlar çılgınlığın olduğu her yer. Okula gitmeye ihtiyaç duymayan biri,ama motorla dünyaya gezmeyi isteyen biri. Tam east rider düşüncesi. Dünyaya doğru yolcuğa çıkmak isteyen biri. Motoru sürmeye başladığında dünya onun elinde olacaktır.

Nedense Thunders sözünü her duyduğumda aklımda aklımda heavy metal thunder şarkısı canlanıyor. Şarkı Mick Brown,George Lynch, Don Dokken yapımıdır. Diğer şarkılara göre daha sönük kalmış olabilir. Lynch’ın o ustaca gitar tonlarıyla şarkımız başlar. Favorim olmasa bile,rahatlamak için dinlerim. 2.07’de gelen lynch’ın o klasik soloları ise dudak uçuklatan cinstendir.

Lynch’ın o güzelim gitar tonlarıyla şarkıya giriyoruz. Eğlencenin doruk noktası bu şarkıdır. Young girls ,genç kızlar genç kızlar,ben onların hepsini severim nakaratlarına şahit oluyoruz. Girls kelimesini ne zaman duysam da çılgın glam metal grubu mötley crüe grubu aklıma geliyor. Kızlarda kızlar nakaratlara sahip olan mötley crüe çok eğlenceli bir gruptur,dokken’in de bunlardan bir farkı olduğunu düşünmüyorum. En azından bu şarkıda mötley crüe ile aynı özelliklere sahipler.

Şarkının yapımı her ne kadar don dokken’e ait olsa da şarkının yapımına katkı sağlayan diğer isim Juan Croucier’dır. Şarkının başlarında bizi bass gitarıyla selamlıyor. Şarkının sözlerinde ise ihtiyacın olan şey için savaşmalısın,pes etmemelisin kelimelere yer verilmektedir. Bu aslında günlük yaşamımızda da böyledir. İhtiyacımız olan şey için savaşırsak,bizim için daha yararlı olur. Bize yarar sağlayan şey bizi ileriye götüren şeydir.

George Lynch’ın o delice sololarını attığı Paris is burning şarkısına geçiyoruz. Şarkının isminden anlaşılcağı gibi Paris yanıyor. Şarkının liriklerinde ise kadınının kendisine karşı soğuk olmasından yakınmaktadır. Paris yanarken sevgilisinin yanında olmasını istemektedir. Don dokken o rahatlatıcı sesiyle insanlara huzur veriyor. Albümün kapanış parçası olması insanı daha çok keyiflendiriyor.

Albüm analizimiz burada sona erdi. Dokken’in dinlenmesi gereken albümlerinden biri olduğunu düşünüyorum.

Hazırlayan: Cem Kurtuluş.

Devamını okuyun...>>



edit post



Deep Purple’nın vokalistliğini yapmış olan I’an gillan bildiğiniz üzere 6 mart 2009 günü ‘’One Eye to Morocco’’albümüyle hayranlarının karşısına çıktı. Kanada'da Rick Blagona ile beraber kaydedilen albümde tüm müzikler Ian Gillan ile beraber uzun süredir beraber çalıştığı Steve Morris ve de ‘’Gillan's Inn" ve "Live in Anaheim" albümlerinde de yer almış olan Michael Lee Jackson ve Rodney Appleby tarafından yazıldı.Albümün kaydı Metalworks stüdyoları Mississauga’da gerçekleşti Albüm 6 martta avrupa’da ,31 mart’ta amerika’da çıkmıştır.

Ian Gillan'ın kendine has tarzı sizi albümün içine doğru sürüklüyor. "One Eye to Morocco", Rock and Roll, Soul ve Blues'un köklerine diğer Ian Gillan albümlerinden daha derin bir dönüş yapıyor.


Albüm, I’an Gillan'ın solo kariyerinde kaydettiği en maceralı ve komple albüm. Deep Purple fanlarının yıllardır hayran olduğu stili ile müzikal yetenekleri yine başı çekiyor. "One Eye to Morocco" parçasındaki kışkırtıcı orkestrasyon ile Gillan'ın mükemmel vokallerini saf Rock and Roll parçası "No Lotion for That" ile Soul balladları "Better Days" ve "Always the Traveler" gibi parçalar izliyor.

Albümü dinlerken gözüme çarpan ilk şarkı No Lotion For That oldu. Şarkının İnsanı eğlendiren bir yapısı var. Rock’n roll öğeleri içerdiğini söylemeden edemeyeceğim. Şarkıya giriş, albüme ismini veren şarkıyla gerçekleşiyor. Çok sakin ve sessiz bir şarkı,yolculuğa çıkarken dinlesek daha faydalı olur.

Şarkı Listesi

1. One Eye To Morocco (Gillan/Morris)
2. No Lotion For That (Gillan/Morris)
3. Don't Stop (Gillan/Appleby)
4. Change My Ways (Gillan)
5. Girl Goes To Show (Gillan/Morris)
6. Better Days (Jackson)
7. Deal With It (Gillan/Morris)
8. Ultimate Groove (Jackson)
9. Sky Is Falling (Gillan/Morris)
10. Texas State Of Mind (Jackson)
11. It Would Be Nice (Gillan/Morris)
12. Always The Traveller (Gillan/Morris)

Şarkı Gillan/Morris yapımıdır. Gillan’ın o muhteşem sesi Morris’in o klasik gitarları şarkıyı daha çok sevmemizi sağlıyor. Hani bir şarkı severseniz her zaman dinlerim dersiniz,kötü olduğunuzda iyi hissetmenizi sağlar işte bu şarkı öyle bir şarkı. Bu şarkı bana bir film izlemiştim o şarkıyı hatırlatmıştı. Şarkının ismi Türkçe olarak Dimdik yürü idi. Şarkı çıktığında insanlar eğlenmeye başlamıştı,plak şirketleri sıraya girmişti. . Bu şarkı umuyorum ki hiçbir zaman unutulmayacak. Ayrıca şarkıda kısa da olsa saksafon seslerini duyuyoruz.

Diğer bir şarkı olan Don’t stop şarkısına geçiyoruz. . I’an gillan’ın eğlenceli vokalleri şarkıya renk katıyor. Rodney Appleby katkısını unutmamalıyız. Bass gitarı öttürmesi ile birlikte şarkı eğlenceli şeklini alıyor.

Eğlenceli saksafon seslerine sahip olan Change My Ways şarkısına geçiyoruz. Ian’ın vokali,saksafonun harika sesiyle birleşince mükemmel bir şarkı ortaya çıkmış.Eğerki en eğlenceli iki şarkı seçin deseydiniz birincisi No Lotion For That derdim ikincisi de change my ways derdim. Şarkıda ı’an gillan performansının zirvesine çıkarken, Joe Mennonna ise saksafonuyla hayranlarını eğlendirmektedir. Şarkının yapımı I’an gillan’a aittir.

Girl Goes To Show,I’an gillan şarkılarıyla bizleri eğlendirirken,bizlere rahat ve sakin bir parça sunuyor. Şarkı I’an gillan ve steve morris yapımıdır. Gillan’ın o rahatlatıcı vokali,steve’in o yumuşak gitar tonlarıyla şarkı şeklini almaktadır. İnsan içinden ‘’Bu şarkı tam doğum günü şarkısı diyor’’hani amerikan filmlerinde olur ya bu da o amerikan filmlerdeki hoş şarkılara benziyor. Albüm yeni çıkmasına rağmen sözleri araştırmadım. Ama isminden anlaşılacağı gibi bir kızın bir şova gittiğinden bahsetmektedir.

Soul parçası better days şarkısına geçiyoruz. Sakin,huzurlu,rahat bir şekilde söylediğine şahit oluyoruz. Şarkının yapımı Michael Lee Jackson ‘a aittir. Şarkılarda Michael Lee Jackson ‘un ismini hiç görmemiştim. Gördüğümüz iyi oldu. Şarkının anlamı iyi günler olmasına rağmen kulağa bir ayrılık şarkısı gibi geliyor. Bir yere giden birini anlatır gibi sanki. Soul müzik türü her zaman kulağımıza hoş gelmiştir. Bunun örnekleri de bulunmaktadır. James Brown bunun en basit örneğidir.

Gerek steve’in ustalığı gerek ı’an vokaliyle şarkı sıralamadaki yerini alıyor. Her ne kadar o kadar eğlendirmese de hoş bir şarkı olduğunu söylemek gerekir. Favori şarkılarımdan olmasa bile ara sıra dinleyeceğim şarkılardan biri olabilir.

Ultimate Groove, Better days parçasından sonra yine Michael Lee Jackson yapımı bir şarkıya şahit oluyoruz. Başlarda 5 saniyelik gibi bir sürede gelen gitar seslerini nedense ac/dc’ye benzettim. Siz benzettiniz mi bilmiyorum. . I’an gillan’ın bu şarkıda farklılaşmış sesi, arada gelen kısa davul ritimleri,Jackson’un o tatlı gitar tonları şarkıya renk veriyor. Açıkçası şarkının hangi tür olduğuna karar veremedim. İkilime düştüm . Groove’a benzerliği yok da değil.

The Sky Is Falling Down,Şarkı I’an Gillan Steve Morris yapımıdır. Morris’in keyif veren gitar tonlarıyla şarkımz başlıyor,sonra gelen davul ritimleri insanı eğlendiriyor. 2.33’te gelen steve morris’in muhteşem gitar soloları şarkıya noktayı koyuyor. I’an rahatlatan vokalleriyle insanı keyiflendiriyor.

Eğlencenin adresi bu şarkı. Daha albüm çıkmadan önce şarkı sıralamasına bakarken şarkı çok dikkatimi çekti. Bu da teksas isminden kaynaklanıyordu. Şarkıyı dinlerken aklınızda teksas şehri canlanabilir,her ne kadar görmesenizde hayal olarak düşünebilirsiniz. İnsanın dinleyince yerinde duramadığı şarkılardan biridir. Bir oraya bir buraya oynayası geliyor. Hatta o davul ritimleriyle insan hemen harekete geçiyor. I’an gillan’ın o eğlenceli vokali gelince şarkı vazgeçilmez oluyor.

Sessiz ve büyülü bir akşamın ışığında bu şarkıyı dinlemek insana büyük zevk verecektir. I’an gillan’ın o büyüleyici sesiyle şarkı açılıyor,sessiz sessiz şarkıya giriyor sanki seni biri çağırıyor gibi. Şarkı insana bu duyguları hissettiriyor. Şarkının bazı kısımları dinleyenleri eğlendirebilir. Her ne kadar şarkının sessiz yönü olsa da eğlendirici yönleri de vardır.

Şarkı yorumlamaya geçmeden önce albüm hakkında bilgiler vermiştik. Bu bilgilerden biri de Better days ve Always The Traveller gibi şarkıların soul balladlar olduğunu belirtmiştim. Saksafonun sesiyle insanı rahatlatan bir şarkı. Özellikle saksafon’un sesinin çok etkili olduğunu söylemeliyim. Eğer ki yatağınıza yatmış uzanıyorsanız,bu şarkı size iyi gelecektir. Hem iyi uyumanıza,hem kafanızın dinlenmenize yardımcı olacaktır.

Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post

1. One Eye To Morocco (Gillan/Morris)
2. No Lotion For That (Gillan/Morris)
3. Don't Stop (Gillan/Appleby)
4. Change My Ways (Gillan)
5. Girl Goes To Show (Gillan/Morris)
6. Better Days (Jackson)
7. Deal With It (Gillan/Morris)
8. Ultimate Groove (Jackson)
9. Sky Is Falling (Gillan/Morris)
10. Texas State Of Mind (Jackson)
11. It Would Be Nice (Gillan/Morris)
12. Always The Traveller (Gillan/Morris)


http://rapidshare.com/files/209908946/Ian_Gillan_-_One_Eye_To_Morocco-By_Courage.rar

Devamını okuyun...>>



edit post

Lion's Share (0)

04:58 by , under



İskandinav ülkeleri Norveç olsun Finlandiya olsun İsveç olsun Metal müzik adına güzel işler yapmaya başladılar. Gözünü toprağını sevdiğim İsveç toprakları demekten kendimi alamıyorum. Her ne kadar en fazla death metal çıkaran ülke olsa da arada da güzel melodik heavy metal ağırlıklı gruplarda çıkmaktadır.Her ne kadar çevremde dinleyenine rastlamasamda grubun kaliteli işler çıkardığını inkar etmemek gerekir. Grup 1987 yılında gitarist lars chriss tarafından kuruldu.Gruba sonradan Vokalde marcus nordenberg, bass gitar’da Mikael hansson Klavye’de Kay Backlund Davulda Jouni Niemi katıldı.


Kadro iyice şekillendi. Grup yola devam etti. Yola devam ederken bir single yayınladılar. Bunun ismi Ghost Town Queen olacaktı. 1988 yılında yayınlanmıştı . Single iki şarkıdan oluşuyordu. Ghost Town Queen ve I'm On A Roll şarkılarından oluşuyordu. Saxon,İced earth gibi önemli gruplarla avrupa’yı turladılar. Sonradan 1998 isveç rock festivalinde Scorpions grubuyla konserlerde göründü. 2000 yılı geldiğinde Dio,Manowar,Deep Purple,Motorhead gibi gruplarla İskandinav turuna çıktılar.

2009 yılı geldiğinde Dark Hours albümünü hayranlarıyla paylaştılar. Grubun etkilendiği isimlere gelirsek grup Judas Priest, Black Sabbath, Megadeth, DIO ,Accept gibi önemli heavy metal gruplarından etkilenmişlerdir.

Ghost Town Queen (1988)
Sins Of A Father/Scarecrow/Just In Time To Be Late (1995)
Lion's Share (1995)
A Tribute To Judas Priest Vol.1 (1996)
Lion's Share (1997)
Two (1997)
Flash In The Night (radio edit)/Don´t Come Easy/Shadows (1997)
Fall From Grace (1999)
Power From The North (2000)
Perspective (2000)
Entrance (2001)
Swedish Hard Rock and Heavy Metal Vol. 2 (2002)
Emotional Coma (2007)
Dark Hours (2009)

Hazırlayan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post


1977 yılında Chicago’da kuruldular. Daha çok gençtiler,yola koyulmamışlardı. Grup yetenekli elemanlardan kurulmuştu. Usta klavyeci jim peterik ve efsane vokal dave bickler grupta önemli bir konumdaydı. Dave bickler gruptan ayrılsa bile ayrı bir yerde kalacaktı. Çünkü insanlara şarkılarıyla hayat veriyordu.. O kendine has sesiyle insanları etkiliyordu. Jim peterik gibi usta isim klavye çalarak insanları büyülüyordu.


1. "Somewhere in America"
2. "Can't Getcha Offa My Mind"
3. "Let It Be Now"
4. "As Soon As Love Finds Me"
5. "Youngblood"
6. "Love Has Got Me"
7. "Whole Town's Talking"
8. "20/20"
9. "Freelance"
10. "Nothing Can Save Me (From Your Love)"
11. "Whatever It Takes"


Grup Amerikalı olduğu için normal olarak şarkılarında amerika’yı anlatan liriklere rastlayabilirsiniz. Hemen hemen her şarkıda jim peteriğin o muhteşem klavye tonlarına rastlayabilirsiniz. Grup ilk albümünü 1979 yılında yayınlamıştır. Özellikle albüm kapağındaki hemşire bazı kişilerin ilgisini çekebilir.

Grubun Amerikalı olduğundan bahsetmiştik bunun için somewhere in America şarkılarını yazmaları hiç de zor olmamıştır herhalde. O muhteşem klavye tonları,dave bickler’in o içten sesi insanı çok rahatlatıyor. Bunu bir de gece yarısı dinlerseniz sizi daha çok rahatlatıyor.

Gary Smith’in sessiz sakin davul vuruşları,dave bickler’in eşsiz sesi jim peteriğin o büyüleyici klavye tonları insanda gerçekten büyük iz bırakıyor. İnsanın rahatlamaması için bir neden yok. Bu albüm herhalde raflarda arka sıraya atılmış. Hiçbir zaman konuşulduğunu görmedim. Varsa yoksa eye of the tiger konuşuldu. Bu popülerlikle survivor tanınmış olmuştu. Neyse konumuza dönersek albüm gerilerde kalmıştır.

Survivor dinlediğinizde mutlaka unutulmayacak bir konu vardır o da aşk’tır. Hatta bir satırında aynen şöyle geçer.Çok fazla aşk geldi ve gitti artık bundan ne anlam çıkarırsınız. Hayatınızda aşk’a dair içinizde olanlarda vardır,olmayanlarda vardır. Bazen bir şeylere ihtiyaç duyarsınız işte bu şarkı onu anlatıyor. Tekrarlanmamış satırlardan yazmak daha mantıklı olacak herhalde Şarkının sonu aynen şöyle bitmektedir.

My love won't wait..

Benim için albümde her şarkı ayrı bir önem taşıyor. Youngblood olsun, rebel girl olsun, somewhere in america olsun mükemmel şarkılardır.

Diğer eğlenceli şarkı olan Whole Town's Talking şarkısını unutmamak gerekir. Etrafa eğlence saçıyor. En iyisi vakit kaybetmeden albümü dinleyin derim. Eminim seveceksiniz. Belki de bağımlısı olacaksınız.

Yazan:Cem Kurtuluş






Devamını okuyun...>>



edit post



Şimdi Müthiş alman gitarist axel rudi pell’in diğer çalışması olan Magic albümünü inceleyeceğiz. Karşınızda daha farklı axel rudi pell albümü bulabilirsiniz. Gerektiğinde yavaş melodiler gerektiğinde hızlı melodiler yer almaktadır. Jeff Scott soto yine başarılı vokaliyle albümdeki yerini almış. Vokaldeki marifetlerini hayranlarına göstermiştir. Axel Almanya’da albümün çalışmalarını tamamlamıştır. Albüm 1997 yılında Steamhammer/SPV etiketiyle yayınlanmıştır. Bu şirket sadece axel rudi pell’in değil iced earth,helloween gibi gruplara da katkılar sağlamıştır. Albümde power etkilerini görmek mümkündür. . Özellikle albüm kapağı power metal gruplarındaki albüm kapaklarına benziyor.


Albümün prodüktörlüğünü axel rudi pell ile sodom’un prodüktörlüğünü de üstlenen Uli Pösselt yapmıştır.

Kadro

Axel Rudi Pell – guitars
Jeff Scott Soto – vocals
Christian Wolff – keyboards
Volker Krawczak – bass guitar
Jörg Michael – drums


1. "Swamp Castle Overture" (Intro) - 2:15
2. "Nightmare" - 5:18
3. "Playing With Fire" - 4:24
4. "Magic" - 9:24
5. "Turned to Stone" - 5:16
6. "The Clown is Dead" - 12:12
7. "Prisoners of the Sea" - 5:14
8. "Light in the Sky" - 4:58
9. "The Eyes of the Lost" - 7:04


Mükemmel bir intro ile şarkıya giriliyor. Sözler olmamasına rağmen şarkı karanlık,büyü, ve insana korkutucu bir hava veriyor. Kuş seslerini duyar gibi oluyoruz. 1.02’de axel’in eline gitarı alışıyla rahat bir nefes alıyoruz.

Magic şarkısı bize albümün nasıl olduğunu göstermektedir. Jörg Michael’in davul vuruşları biraz olsun bizi hareketlendiriyor. Sonra Jeff’in o mükemmel sesi ortaya çıkıyor. Davul vuruşları hiç durmaksızın devam ediyor. Jeff şarkıyı adeta farklı bir havaya sokuyor. 3.55’te axel’in o akıcı gitarı sahneye giriyor. Axel parçaya müthiş bir hava katıyor. Adam resmen gitarıyla bütünleşiyor Bu şarkı için sadece kullanacağım bir kelime var o da gizem.

.


Nightmare, Bu şarkıda power metal hissi alabilirsiniz. Özellikle şarkının ooo kısımları power metal hissi almanıza yardımcı olacaktır. Sert davul tonları,hızlı vokaller şarkıya etki etmiştir. Jeff yine yapacağını yapmış. Hızlı vokalleriyle insanları kendinden geçirmiştir. Jörg ise boş durmamış davuldaki marifetlerini bizlere göstermiştir. Karanlığın Lordları, Luciferin kötü ruhları şarkının liriklerinden aynen bu kelimeler geçmektedir.Bu şarkı için tek söylenecek kelime Korkudur.

Jörg’ün kısa davul ritimleriyle şarkımıza giriyoruz. Tabi sonra o bildiğimiz klasik gitar tonları geliyor. Yine power metal’i andıran vokaller kulağımızı tırmalıyor. Bu şarkıdanda axel’in ne kadar melodik parçalara önem verdiğini anlıyoruz. Tam bu satırları söylerken Playing With Fire o power metal’i andıran çığlıklara şahit oluyoruz. Sonra 2.29’da axel’in o muhteşem soloları araya giriyor,şarkının daha da güzelleşmesini sağlıyor.

Turned To Stone, Şarkının başlarında taramalı silah gibi gelen davul vuruşlarını hissediyoruz. Şarkı hızlı ve melodik özelliğiyle dikkat çekiyor. Jörg’ün o hızlı davul vuruşlarından sonra axel ortaya çıkıyor. Durmaksızın gitardaki marifetlerini bizlere gösteriyor. Bu parçaya katkıda bulunan en önemli isim en başta jörg Michael sonra jeff sonra axel rudi pell olacaktır. Şarkıyı dinleyince insanda büyü etkisi yaratıyor. Mistik olaylar,korkular,ıstırıplar üzerine yazılmış bir şarkı olduğunu söylemeden edemeyeceğim.

Prisoners Of The Sea, Deniz,Okyanus dalgaları,Rüzgar diyerek başlamak istiyorum çünkü şarkının ana teması bunlar. Hiç korsan filmi izlemediniz mi korsanlar her zaman denizlerde yaşamıştır. bir şeyler uğruna savaşlar vermiştir. En basit örneği karayip korsanlarıdır. Ordaki karainci’yi düşünebilirsiniz. Karainci’yi elde etmek için iki taraf savaş vermiştir. Şarkıdan alıntı yapmak gerekirse şu söz biraz olsun şarkıyı anlamanızda yardımcı olacaktır.

Biz, okyanusun dalgalarında gidiyoruz
Biz, denizin mahkumlarıyız!

Şarkıyı dinlerken Dikkat edinde okyanusunda o sert dalgalarında boğulmayın. Şarkı Jeff’in o muhteşem sesi ve axel’in o muhteşem gitar sololarıyla farklı bir şekil alıyor. Tabi şarkının melodik yönünü de unutmamak gerekir.

Light In The Sky, o muhteşem gitar tonlarıyla şarkı başlıyor. Diğer şarkılara göre daha mı hızlı desem bilmiyorum. Sonra jörg ustamızdan gelen hızlanmış davul vuruşları,jeff’in şarkıyı söylerken hızlı vokalleri , şarkıyı dinlemeye değer diye düşünüyorum.

The Eyes Of The Lost, Axel’in şarkılarında her zaman ballad bulunmaktadır. Hatta albümde sıra sıra ilerlerken ballad yok mu diye içimizden söylüyorduk. Bu ballad’ın gelmesi insanı azda olsa heyecana soktu. Şarkı baştan sona doğru insanı rahatlatıyor,insana huzur veriyor.

The Clown İs Dead, The Eyes of the Lost şarkısına benzetebileceğiniz bir şarkı karşınızda. O harika klavye tonlarıyla başlıyor. İnsanın ruhunu okşuyor. Klavye ile birlikte axel’in eşsiz melodileri karşımıza çıkıyor. Bir ölümden bahsedilmektedir ama nasıl bir ölüm şarkının sözlerinde palyoço’nun ölümü diye şeyler geçmektedir. Hatırlarsanız Axel’in tales of the crown albümünde de palyaço temasına yer verilmiştir.

Yazan: Cem Kurtuluş

Devamını okuyun...>>



edit post

Anorus- Anorus (0)

09:30 by , under


Anorus grubu Aor severlerin kaçırmamak istediği gruplardan biridir. Grubu dinlediğinizden itibaren bağımlısı olabilirsiniz. Herhalde şarkıları Demo olarak kaydetmişler. Kaydettiği 3 tane şarkıları vardır.

http://rapidshare.com/files/208393604/Anorus-By_Courage.rar.html

Hazırlayan:Cem Kurtuluş



Devamını okuyun...>>



edit post


Ankaradan tanıdığımız Heavy /Thrash grubu Crossfire İkinci albüm kayıtlarına başlamıştır. Albüm 10 parçadan oluşacaktır. Crossfire hayranları albümün çıkması için gün sayıyor. Eminim ki en yakın zamanda albüm elimize ulaşacaktır.





Devamını okuyun...>>



edit post

Lugano Gitti Gidiyor Bilmecesi (0)

05:36 by , under



Resmi açıklama olmamasına rağmen hala Lugano’nun gideceği veya kalacağı belli olmadı. Bu da Fenerbahçelilerin canını sıkmış durumda . Hırsıyla,Mücadelesiyle her zaman Fenerbahçelilerin gözünde önemli bir oyuncu olarak kalacaktır. Selçuk,Volkan Demirel gibi oyuncularla anlaşılmış. Kaç haftadır merak ettiğimiz Devid ile sözleşme uzatılmış. Ama Luganoyla niye hala anlaşılamadı sorusu insanın aklını karıştırıyor. Daha öncede böyle olmuştu Aurelio ile sezon sonu anlaşılacaktı olmadı,Tuncay şanlı ile de sezon sonu anlaşırız dediler elimizden kaçırdık.

Lugano’nun sözleşmesini sezon sonuna bırakırlarsa Lugano’da yuvadan uçmuş olacak ve Fenerbahçe altın değerini kaybedecek. Kariyer sözü alabilirse kalacaktır. Juventus ,Milan gibi önemli İtalyan devlerinin transfer listesini yer alıyor. Bu da önemli bir oyuncu olduğunu kanıtlıyor. Tabi Lugano’yu istemelerinin sebebi hem güçlü ve fizikli sağlam bir defans oyuncu olması hem de İtalyan pasaportuna sahip olmasıdır. Josico,Maldanado gibi oyuncularla yollar kesilecek umarım üçüncü futbolcu Lugano olmaz.

Lugano’ya 2.5 milyon euro önerdikleri bazı gazetelerde yazmaktadır. Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum. Alex’e gelince kesenin ağzını açmışlardır,Lugano’ya da aynısını yapmaları gerekir. Hatta Lugano daha fazlasını hak ediyor. Alex 3 alıyorsa Lugano 4 almalıdır. Savaşıyor,mücadele ediyor,takımı için gerçek bir lider o.Umarım yönetim Luganoyla anlaşır,Lugano Fenerbahçemizde kalır ,bu sayede Fenerbahçeli taraftarlarda rahat bir nefes alır.
Devamını okuyun...>>



edit post


Kaderin Hikayesi

Konsept albüm nasıl yapılır sorusuna bir cevaptır. Konsept albümler genellikle hikayelerle,sırlarla ,karanlık sözlerle doludur. Bazen sırları çözmeniz olanaksızdır. Konsept albümlere genellikle Progresive Rock gruplarında rastlarız. jethro tull,Pink Floyd, gibi gruplarda rastlarız. Bunun Haricinde Manowar’un God Of War’ı ,Judas Priest’in Nostradamus albümünü gösterebiliriz. Bu albümlerde hikayelerle doludur. Somewhere In Time gibi tartışmalı bir albümden sonra 1988’in Nisan ayında Seventh Son Of The Seventh Son diye albüm çıktı. Birçok kişi Iron Maiden’i bu albümle tanımıştır. Iron Maiden’in Popülerliği artmıştır.


Birçok kişinin Iron Maiden ile tanışmasından sonra albüm başarıyı yakalamıştır. Ancak Bruce Dickinson, yapmak istedikleri konsepti tam anlamı ile başaramadıklarını, aynı sene çıkan, Queensychre'ın Operation Mindcrime adlı konsept albümünün çok daha başarılı olduğunu söylemiştir.Kadro eski Iron Maiden kadrosunu hatırlatır bize. Dave Murray,Adrian Smith, Steve Harris,Bruce Dickinson,Nicko Brain kadro aynıdır. Piece of Mind albümüyle aynı özellikleri taşımaktadır. Albümün prodüktörü olsun grubun kadrosu olsun aynıdır.

1. "Moonchild" (Adrian Smith, Bruce Dickinson) – 5:39
2. "Infinite Dreams" (Steve Harris) – 6:09
3. "Can I Play with Madness" (Smith, Dickinson, Harris) – 3:31
4. "The Evil That Men Do" (Smith, Dickinson, Harris) – 4:34
5. "Seventh Son of a Seventh Son" (Harris) – 9:53
6. "The Prophecy" (Dave Murray, Harris) – 5:05
7. "The Clairvoyant" (Harris) – 4:27
8. "Only the Good Die Young" (Harris, Dickinson) – 4:41


Albüm epik sözleriyle dikkat çekiyordu. Müzikal olarak adeta Iron Maiden bizlere mükemmel bir albüm sunmuştu. Bize de dinlemek düşüyordu.Albüm ilginç konularla dikkat çekiyordu. Mistisizm,Kehanet, reenkarnasyon,felsefi düşünceler üzerine yoğunlaşmıştı. Albümde farklı özellik vardı ,Klavye kullanılmıştı. Kimine göre albüm, klavye kullanıldığı için sevilmişti kimine göre sevilmemişti. Bu insanların kendi tercihlerine kalmıştı.

Güzel bir giriş olan Moonchild şarkısıyla albüme girişimizi yapıyoruz.Şarkı Adrian Smith ve Bruce Dickinson yapımıdır. Moonchild şarkısı karanlık bir hikayeyi anlatır. Iron Maiden bu şarkıda Ünlü İngiliz Okültist Aleister Crowley’dan etkilenmiştir. Aleister Crowley’i anlatmak gerekirse Büyü üzerine okumuş üstat olduğunu söyleyebilirim. Kitaplarında İlginç konuları ele almaktadır. Bu Konular Büyü,Okültizm gibi konuları kitaplarında ele alırdı. Aleister Crowley insanların spiritüel deneyimler dediği şeyleri araştırmakta bilimsel metodu kullanmak gerektiğini öne sürmüştür. Hatta Iron Maiden kaynaklarına göre Liber Samekh adlı bir eser bulunmaktadır. Bunun din hakkında olduğu söylenmektedir.Dini Kitaplardan alıntılarla süslenmiştir.

Seven deadly sins
Seven ways to win
Seven holy paths to hell
And your trip begins

Bu sözler ise şarkının din hakkında olduğunu göstermektedir. Bu sözlerden anlayabiliriz. Şarkı her ne kadar basit görünse de iyi analiz edildi mi çeşitli sonuçlar elde edebilirsiniz. Din hakkında birçok sonuca varabilirsiniz. Bruce şarkıda inanılmaz performans göstermektedir. Nicko’dan gelen ani ataklar,Adrian Smith’ten gelen o mükemmel sololar,ve Bruce’un o moonchild diyişi insanı farklı yerlere götürür.

Çığlıklar,huzursuz uykular ve sonsuz rüyalar bununla beraber infinite dreams şarkısına giriyoruz. Bu şarkı bir çok Iron maiden hayranının gözünde efsane bir şarkıdır. Steve harris’in rüyalarından ve kabuslarından bahsedildiği söylenmektedir. Bazen korkutucu rüyalar görürsünüz ve o rüyalar üstünüzde büyük bir iz bırakır. Kurtulmanız olanaksızdır. Aklınız çok karışıktır ne yapacağınızı bilemezsiniz , Ama o rüyalar peşinizi bırakmaz aynı hayatınızda sorulan sorulara cevap veremediğiniz gibi. Şarkı kabuslarla,korkularla insanda şok etkisi yaratır. Bazen nefes alamazsanız ya bu da böyle bir şeydir. Korkuları yenmenin yolu onların üstüne gitmektir. Steve harris klasiğidir. Steve harris gerçekleri görmemizi istiyor. Şarkının melodik yapısı ise insanı kendinden geçirir. Şarkı yavaş yavaş ilerliyor. Bruce şu satırlarda adeta haykırıyor.En sevdiğim kısım ise bu satırlardır.

Even though its reached new heights
I rather like the restless nights
It makes me wonder it makes me think
There's more to this I'm on the brink
It's not the fear of what's beyond
It's just that I might not respond
I have an interest almost craving
But would I like to get too far in

Aralıksız sololar,Nicko’nun aralarda girdiği davulları bruce’un o mükemmel sesi böyle bir eser ortaya çıkarıyor. Ayrıca 3.14’te gelen çığlığa benzeyen ses ayrı bir hoş kısım. Sonra zaten aralıksız sololar devam ediyor. Steve babamız döktürmüş resmen dedirtiyor.

Şok etkisi yaratan can I play with madness şarkısına geçiyoruz. İlk single olma özelliğini de taşır.Yaşlı bir peygamberden, geleceği öğrenmeyi ister. Şarkının ana teması budur. Bu da bir çılgınlık olarak nitelendirebilir. Şarkı basit olmasına karşın sözleriyle adeta düşündürür. Mucizeler,Çılgınlıklar ve birçok şey bu şarkıda anlatılmıştır. Ama Çoğu Iron Maiden hayranı bu şarkıyı fazla sevmezler. Diğer şarkılara göre sönük kalmış olabilir. Sönük kalmasından kastım en hızlı şarkı olmasıdır. Klavye şarkıya ayrı bir hava katmıştır. Bruce şarkıda harikalar yaratmıştır. Şarkı Adrian Smith, Bruce Dickinson ve Steve Harris'in ortak bestesidir.2.42’de gelen gitar soloları beynimize işler, kısa olsa da bizde etki yaratır.
İşte en sevdiğim kısımlar.

Can I play with madness
The prophet stared at his crystal ball
Can I play with madness
Theres no vision there at all
Can I play with madness
The prophet looked and he laughed at me
Can I play with madness
He said youre blind too blind to see

Şarkının can alıcı ve eğlendirici kısmıdır. Sonra Nicko’nun davul atakları başlamaktadır. Bruce o satırları söylerken coşkulu bir biçimde şarkıya eşlik ediyoruz.

Hikayeler devam ediyor Iron maiden başımızı döndürmeye devam ediyor. Sanatsal anlamda büyük övgüyü hak eden bir şarkı desek herhalde yanılmayız. Şarkı William Shakespeare’in Julius Ceasar adlı kitabından alınmış,şarkıya uyarlanmıştır. Shakespeare’ı tanımayanız yoktur herhalde. Shakespeare İngiliz edebiyatının önemli sanatçılarından biridir. Şair ve tiyatro yazarıdır. Venedik taciri ve Hamlet gibi oyunlarla tanınmıştır. Julius Ceasar kitabı hakkında bilgi vermek gerekirse şunları söylememiz gerekir.

Bu oyun Roma Cumhuriyetinde son büyük lider olan ve bir diktatör olması Roma Senatosu tarafından kabul edilmiş olan Jül Sezar aleyhinde bir komplonun düzenlemesi, bu komplo sonucu Jül Sezar'in katledilmesi ve bu siyasal katlin ortaya doğurduğu çok ciddi sonuçlardır.

Julius Ceasar antik Roma tarihini gerçeklerini inceleyen birkaç Shakespeare oyunlarından birisidir. (Diğerleri Coriolanus ve Antoni ve Kleopatradir.) Bu oyunun ilk defa 1599'de Shakespeare tarafından oynandığına dair inandırıcı belgeler bulunmaktadır. Julius Ceasar bir kitap olarak 1623’de basılmış ve Birinci Folyo adı ile bilinen bu yayın bütün diğer baskılara kaynak olmuştur.
Oyunun ismi Julius Ceasar olmakla beraber, oyunda en önemli karekter Jül Sezar değildir ve o oyunun üçüncü sahnesinde ölür ve böylece oyunun sadece ilk üç sahnesinde görülür. Oyunun asıl kahramanı Marcus Brutus olup; oyunda merkezsel olarak işlenen psikolojik temalar Brutus'un yaşamı için seçmiş olduğu üç ana psikolojik öğe olan şeref, vatanseverlik ve dostluk prensiplerinin nasıl birbirleri ile rakip olup çeliştikleri ve bir kişinin bu rakip prensipleri nasıl uzlaştırmaya çalışıp dogru veya yanlış bir karar alabileceğidir.

Ayrıca araştırdığım bilgilere göre şarkının hikayesinde Marcus Antonius’un adı da geçmektedir. Marcus Antonius kim midir Milattan önce 54’te Sezar’ın Galya’daki ordusuna katılmasıyla başarılı bir komutandır. Askerlik hayatı böyle başlamıştı. Jül Sezar’ın M.Ö 47’de öldürülmesinden ve çıkan iç karışıklarından ardından doğu bölgesinin yönetimini üstlenmiştir. Mısır Kraliçesi Kleopatra ile aşk yaşamıştır. Romanın savaş ve çekişmeli döneminde yaşamış Sezar’a büyük yardımları dokunmuştur. Jül Sezar ile dostluk kurmuş sezar’ı öldürenlerden öç almıştır. Ayrıca shakespeare’ın julius cesar isimli eserinde yer almıştır. Hatta o oyunda konuşma geçmektedir. Tabi bu konuşma cesar’ın ölümünden sonra olmuştur. Toplanan kalabalığa şöyle konuşma yapmıştır. Romalılar dostlarım buraya cesar’ı övmeye değil onu gömmeye geldim diye konuşma yapmıştır. Cesar’ı öldürenlere kin’i vardır. buradan da cesar’ı ne kadar sevdiğini anlayabiliriz.

Julius Cesar’a ait filmlerde bulunmaktadır. Çeşitli uyarlamalar yapılmıştır. 1949,1953,1970 yıllarında filmler çıkmıştır.
Şarkı tabiki de sadece bununla sınırlı değildir. İnsanın bu şarkı üstünde çok düşünmesi gerekir ki anlayabilsin. Anlayabilen insan sınırlıdır diye düşünüyorum. Yedinci Kuzu,Ateş Çemberinde Vaftiz gibi kelimelerin ne anlama geldiğini de siz araştırın. Şarkının daha anlamlı olması için sözleri Türkçe yazacağım.

Ateş çemberi, Sona ördü görünüşe göre zevk vaftizim
Katledildi yedinci kuzu
Açılıyor yaşam kitabı önümde

İşte bu satırlar. Ateş Çemberi,Vaftiz,Yedinci Kuzu ve yaşam kitabı bu sözler adeta bir şifre gibidir. Anlamsız değil bu sözler. Bu sözler Iron maiden grubunun felsefesini anlatıyor. Neler hakkında şarkı sözü yazdığını ,insanların neyi sorgulamak istediklerini gösteriyor. Kendi dinlerine göre sözler yazdıkları apaçık ortada. Evrende yaşayan insanoğlunun bir özetidir. Açıkçası insanın aklını kaybetmesi için birebir şarkılardan biridir. Daha önceden açıkçası bu şarkıyı bu kadar araştırmamıştım. İlk dinlediğimde şarkının sadece İngilizcesini Türkçe’ye çevirmiştim. İnsanlığa yapılan kötülükleri anlatır diye düşündüm. Ama yanılmışım,daha farklı şeyler anlatıyormuş.

Şimdi şarkının müzikal kısmına geçmenin zamanı geldi. Beyin fırtınası yaptıktan sonra aklımızda hala sorular olsa da müzikal kısmına geçmemiz gerekiyor. Bunu Brezilya’daki Rock in Rio Festivalinde söylediğinde insanlarla adeta kendinden geçiyordu. Zıplıyorlardı,Eğleniyorlardı ,Bruce ise yerinde duramıyordu. Tabi bu bruce’un normal hali o hiçbir zaman yerinde duramıyorki.Hatta konserde sahneye canavarı çıkarıyorlar, Janick Gers canavarla birsüre oynuyor.Şarkının ilk 15 saniyesinden etkilenmeyecek insan tanımıyorum. Sonra zaten şarkı hızlanıyor. Bu şarkının önemi Heavy metal tarihinde çok önemlidir. Basit bir şarkı gibi görünmesin. Sözleri adeta insanda şok etkisi yaratır.

Şarkılar ilerledikçe hikayeler genişliyor. Şimdi farklı dünyalara gidiyoruz. Öncelikle şarkının Orson Scott Card. İle ilgisinin olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Orson Scott Card ismini hiç duydunuz mu bilmiyorum. 24 agustos 1951’de doğmuş,Amerikalı yazardır. Bilimkurgu üzerine yazıları vardır ayrıca fantezi romanları da yazmaktadır. Romanlardan biri Iron Maiden’in konsept albümünde yer almıştır. Şarkının adı da hepimizin yakından tanıdığı seventh son of a seventh son’dur. Roman 1987’de yazılmıştır albüm 1988’de çıkmıştır. Roman, dünyada en iyi roman olmaya aday gösterilmiştir.

Orson Scott Card'ın Alvin-Romazeyklus adlı eserinden motifler içermektedir. Hatta ilk cilt The Sevent Son adını taşımaktadır. Orada yedinci çocuk olarak dediği şey ise herhalde Yedinci oglun yedi oglu olursa, dogacak olan yedinci cocuk gelecegi görebilmek gibi özel güçlerle donatılacaktir. Ne kadar anlamlı ifadeler değil mi. Özel büyülü yetenekler ,ustalıklar ve daha bilmediğimiz çeşit çeşit özellikler yedinci çocukta olacaktır. Düşündüren bir roman olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Zaten orson scott card’ın seventh son resminde de bir yaşlı adam bir de çocuk görünmektedir. Yaşlı adam çocuğa bakıyor,çocuk ise büyü gibi şeylerle ilgileniyor. Bu da özel yetenekler olsa gerek.

Müzikal kısmına gelirsek,müzik yönüyle adeta uçuran bir parçadır. Bruce performansıyla dudak uçuklatır. 4.19’da şarkı sessizliğe gömülür,steve’in bass gitardan gelen seslerini duyarız. O kısımlar insanı korkutur. Bruce’un karanlık sesi şarkıya girer,ama sanki bir hikayeyi anlatıyormuş gibi,hızlı değil olması gerekende budur zaten. Nicko Olsun ,Bruce olsun,süper performanslar sergilemiştir. Herhalde şarkının baş mimarı olan steve harris’tan bahsetmeye gerek yok. İşte Bruce’un o sesinden karanlık satırlar.

Today is born the seventh one
Born of woman the seventh son
And he in turn of a seventh son
He has the power to heal
He has the gift of the second sight
He is the chosen one
So it shall be written
So it shall be done

Hikayelere devam ediyoruz bu defa da the prophecy şarkısının hikayesiyle başlıyoruz. Alvin'in köylülere yakarışını anlatmaktadır. O romanın bağdaştırdığı bir şeyler var demek ki. Izdıraplar ,acılar bunun sonucundan gelen kötü felaketler işte bu duygularla şarkı bizde gereken etkiyi bırakıyor. Şarkı , Geleceğin değiştirelemeyeceğine doğru sinyal vermektedir.Kısaca bu şarkı şöyle bir isim versek yanılmayız herhalde. Kaderin Hikayesi.

Şarkının yapımında Dave Murray ve Steve harris’in ismi geçmektedir. Özellikle şarkının bitişi çok güzeldir. Akustik gitar sesleri adeta kulağımızı tırmalar. Şarkı bitmeden bizde iz bırakır.2.26’da yine ıron maiden’in o muhteşem soloları gelir. İçimiz resmen cız eder. İşte şarkıyı anlatan sözlerden bir kısım.

neden beni dinlemiyorsun
gerçekten 7. çocuk olduğumu anlaman çok mu zor
senin yaşaman ve ölmen bana bağlı
ızdırap ve olması yakın acı felaket

Yedinci çocuğun olduğuna inanmaz hikaye böyle gider,yine yedinci çocuğu açıklamak gerekirse özel güçlerin,ustalıkların onda olduğuna inanmaz.



Steve’in bas gitarı konuşturmasıyla şarkımız başlar.The Clairvoyant, Bu şarkıda tek şikayet ettiğimiz nokta kısa soloların olmasıdır. Nicko davulda Bruce vokalde steve bass gitar’da şarkıyı tamamlar. Duyduğum haberlere göre bu şarkı İstanbul konserinde çalınmıştır. Ne kadar doğru bilmiyorum. Orda bulunmadığım için bilemeyeceğim. Araştırdığım bilgilere clairvoyant kelimesinin karşıtı görülemeyen şeyleri görebilen kimse anlamına geliyor. Buradan yola çıkarsak şarkının kahinlikle ilgili olduğunu söyleyebilirim. Aslında şaşırmamız gerekir çünkü albümde genellikle yedinci oğuldan bahsedilmiştir. Özel yeteneklerle donatılmış,özel güçlere sahip olan birinden bahsedilmiştir. En sevdiğim kısım ise şu satırlardır.

Theres a time to live and a time to die
When its time to meet the maker
Theres a time to live but isnt it strange
That as soon as youre born youre dying

Bruce bu satırlara eğlenceli bir kısımda girer. Hem hızlı hem ritmiktir. Konserde bu şarkıyı söylerken,bu kısımları söylerken seyirci aniden ayaklanır aynı ingiltere’de maç izleyen insanların top dışarıya çıktığında ayaklanması gibi.

İşte bitiş şarkısına geldik. Only The Good Die Young.Aslında şarkının sözleri çok karışık. Bu şarkı iyiler erken ölür sorusuna bir cevaptır. Şarkının içeriğinde kaderin kurtarılamaz olduğu düşüncesi vardır. Ama şarkıya en büyük katkıyı steve harris ve Bruce dickinson’un yaptığını söylemeden geçemeyeceğim Şarkıda Dave Murray etkilerini görmek mümkündür. Söz olarak en sevdiğim nakarat şu kısımdır. Türkçe yazarsak daha anlamlı olacak.

Yarını geçersiz kılarsam yaşayan ölü bana bugün teşekkür edecek
Peygamberinizin noşluğunda uçarken ahlak oyunlarınızla dalga geçeceğim
Ay kırmızı ve kanıyor
Güneş yandı ve siyah
Hayat kitabı sessiz
Geri dönüş yok

Hazırlayan: Cem Kurtuluş





Devamını okuyun...>>



edit post