Ben onu Hırçın Çocuk olarak tanıdım.Kazım Koyuncu 25 Haziran 2005'te ölmüştü.Ölümünün 4.senesi,unutulmadı,unutulmayacak.
Özlüyoruz seni Hırçın Çocuk.Kazım Koyun Her Zaman Kalbimizdesin.
Akıllardan hiç çıkmayacak bir sözünü hatırlatmak isterim.
"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."
O şarkılarıyla insanlığa sesleniyordu.Karadenizin en sevilen insanlardan biriydi.Eleştiriciydi her zaman,birşey gördü mü eleştirirdi.Karadenizde hırçın ve asi çocuk olarak bilinirdi.Halktan biriydi,insanlarla herşeyini paylaşırdı.Lazca dilini rock müziğe uyarlamış sanatçıdır. Müzik Onun için vazgeçilmez birşeydi.Yıllar 2005'i gösterdiğinde aramızdan biri eksikti o Kazım Koyuncuydu.Akciğer kanserine yakalanmıştı ve ölmüştü.İnsanlar ağlıyordu,Kazım geride birşeyler bırakmıştı.Böyle bırakıp gitmeye hakkı yoktu,yaşanılanlar hemen unutulamazdı.Zaten Kazım Koyuncu da hiçbir zaman Unutulmayacak.
O Karadeniz'in her zaman Hırçın ve Asi Çocuğu olarak kalacaktır.
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>
Heavy metal’in tanımı nedir sorsalar, cevap şüphesiz Judas Priest olurdu. Judas Priest heavy metal janrından sayısız grubu etkilemiş bir isim. 1970’lerde Camel, Eloy, Yes gibi isimlerin önderliğnde patlayan progresive rock gruplarına karşı tepki daha Priest ortada yokken Black Sabbath'tan gelmişti. Birminghamlı hemşehirlileri Priest ise Sabbath'ın korkutucu tınılarına hızlı müziği ile karşılık veriyordu. İşte bu anda Sin After Sin gibi bir albüm geldi. Albüm kapağı her şeyi ifade etmekteydi. Sin After Sin yazılı büyük bir kapı onu önünde yere yığılmış olan bir kadın vardı.
Grup elemanlarıdan söz etmek gerekecek, 19 yaşında daha tecrübesi olmayan Simon Phillips o zaman gruba katılmıştır.Kötü de iş çıkarmamıştır. Başarıyla gruptaki görevini yerine getirmiştir. Joan Baez parçası olan "Diamond and Rust" bu albümde Judas Priest tarafından yorumlanmıştır. Kimileri (daha çok klasik rock dinleyicileri) hala Joan Baez’in bu parçayı daha iyi seslendirdiği söyler durur, zevk meselesi diyelim. Bu arada albümün 2001 yılı basımında iki tane bonus parça eklendi. Bu parçalar "Race with the Devil" ve "Jawbreaker" idi. 1977 yılı Ocak ayında kaydedilen albüm aynı senenin Nisan ayında piyasaya sunuldu. Columbia Records etiketiyle yayınlanan albümün prodüksiyon aşamasında Roger Glover gruba yardımcı olmuştur.
"Here Comes The Tears" açılıştaki bir dakikanın üzerinde akustik rifleriyle dikkat çekiyor, Rob’un şarkıya katılmasıyla şarkı şekilleniyor. Rob’un sessiz girişleri, gitardaki içimizi cız ettiren soloların hiç durmasını istemiyoruz, hep devam etsin istiyoruz. Şarkı insanı karanlığa doğru çekiyor, bunlar yalnız kalmış bir insanın sözleri, karanlığa terkedilmiş bir insanın sözleri. Bazen gözyaşlarımızın aktığı zamanlar olur ama bu gözyaşlarını bir türlü durduramayız işte bu şarkı buna işarettir. Aşık olmak isteyen birinin,karanlığa saplanmak istenmeyen bir insanın, birisine tutulmak isteyen bir insanı sözleri. Judas Priest bu balladıyla eminim ki pek çok insanı süründürmüştür.
Girişte de bahsettiğimiz "Diamond and Rust" Joan Baez parçasıdır, Judas Priest’te Joan Baez’e saygıda bulunarak bunu yorumlamıştır. "Dissident Aggressor" sonrasında Bay Area’lı thrash metal grubu Slayer tarafından da yorumlanan bir çalışma. Aynı Joan Baez yorumu gibi kıyaslamaya açık, ben şahsi oyumu Judas Priest lehine kullanıyorum. Rob şarkıda çığlıklarıyla her tarafı inletiyor.
"Last Rose Of Summer" isimli balladı havaların ısındığı şu günlerde dinlemek ayrı bir anlam katabilir. Eminim ki bu şarkıyı sevgilinizle birlikte dinlediğinizde farklı boyutlara açılacaksınız,bi de yanınızda şarap varsa tadından yinmez gerçekten.Şarapsız bir yaz akşamı düşünülemez herhalde.
"Let Us Prey - Call For The Priest" enerji yüklü bir çalışma. Öyle ki o zamanlar 19 yaşında olan baterist Simon Phillips sizleri büyülüyor, bir diğer sihirbaz da çığlıkları ile şarkının etkisini katlayan Rob Halford. Bu şarkının tek ifadesi var o da çılgınlık ... Kafalar sallanıyor,insanlar eğleniyor. "Raw Deal" ın başındaki gitar melodileri sanki bir oyunun fon müziği gibi. Yavaş yavaş başlayan şarkı ritmik bir şekilde ilerliyor. Şarkı sözlerini çevirince haksız muamele gibi bir anlam çıkıyor. Burada da grubun zaman içinde uğradığı haksızlıklara bir gönderme mevcut. O göndermeden yola çıkarsak, elbette kimse haksızlığa uğramak istemez, haksızlığa uğrarsa da tepkisni en sert şekilde dile getirir.
Bana göre en bomba, en gaz, en enerjik şarkılarından birinde sıra. Parça öylesine güçlü ki Alman heavy metal grubu Sinner'a isim babalığı yapmakta. Rob’un "Sinner" diye çığlıklar atması olayı bitiriyor zaten. Rob Halford ve Gleen Tipton’un ortak çalışması olan şarkı yüzünden zamanında Judas Priest’in satanist damgası yemişti. Ama Rob Halford bu suçlamalara şarkı sözleriyle yanıt vermiştir.
"Starbreaker", Arch Enemy grubunun yeniden yorumladığı hatta bir kesim tarafından -onların ifadesi ile- bok ettiği parçadır. Albümün arka plana itilmiş parçalardan biri olan çalışmada Rob’un o yumuşak vokalleri şarkıya direk etki ediyor. Judas Priest’ten başkası yapınca gerçekten olmuyor. 2.20’de gelen sololara ise özellikle dikkat!
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>
Robert Alan Krieger,8 Ocak Amerika’da doğmuş Rockn’roll gitaristidir. The Doors gibi önemli bir grupta gitaristlikte yapmıştır bu kariyerini oldukça etkilemiştir. En bilinen şarkıları Light My Fire", "Love Me Two Times", "Touch Me" "Love Her Madly"’dır. Gitar çalmayı Los angeles’ta bulunan menlo okulunda öğrendi. Love Me Two Times gibi önemli şarkıyı atlamamamız gerekir. Sözleri bu ulu insana aittir. Jim Morrison’da güzel seslendirmiştir. The Doors grubunda zaman zaman melankolik zaman zaman hareketli şarkılarıyla tanınır. Kimsenin yardımı olmadan kendini geliştirmiştir,bu da ne kadar usta olduğuna bir kanıttır. Flamenko konusunda da yeteneklidir. Şarkı yazmaya 1960’larda the doors grubuyla başladı .The Doors’un The Soft Parade albümünde Running Blue şarkısına katkıda bulunmuştur.
1971 yılında Morrison’un ölümünden sonra the doors yoluna üç kişiyle devam etti.Grupta Krieger ve Manzarek liderlik konumundaydı. Kriger bir jazz gitaristi olarak yoluna devam etti. Krieger,Versions (1983) No Habla (1986) albümlerini kaydetti. Krieger 2000 yılında Billy Cobham ve Edgar Winter ile enstürümantel bir albüm yayınlandı.Bu albüm ismi Cinematix idi. 2009 yılının Nisan ayınca krieger ve manzarek özel olarak dary hall denen konsere çıktılar. Burada People Are Strange", "Crystal Ship", "Roadhouse Blues" "Break On Through şarkıları çalındı. "Kiss On My List şarkısı çalınırken krieger bu şarkıya gitarıyla eşlik etti.
Unutulmamalıdır ki Robert Alan Krieger ,The Doors grubunun ve Rock dünyasının en unutulmaz müzisyenlerinden biridir.Ona saygıda kusur etmememiz gerekir.
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>
İskandinav ülkeleri Power metal alanında başarılı olan bir ülkedir. Ben Power Metal’in memleketi sadece Almanya zannederdim,ama başka ülkelerden de hoşunuza gidecek gruplar çıkıyor. Şimdi İsveç’e doğru bi uzanalım,neler var neler yok.Saint Deamon adında bir grup çıkıyor,kimine göre kötü,kimine göre iyi ama ben hoşlandığımı söylemeliyim.Grup davulcu Ronny Milianowicz tarafından 2006'da kuruldu.
Sonra 2 de albüm yayınladılar ,bu albümlerden biri elime geçti. Bunlardan birincisi In Shadows Lost From The Brave adlı albümdür.Özellikle albüm kapakları hemen dikkatimi çekti.Karayip Korsanları filminde böyle bir sahne vardı,albüm kapağını da o sahneye benzettim.Power metal grupları bilirsiniz ki Denizler ve korsanlar hakkında şarkı sözü yazar,tabi sadece bununla sınırlı değildir.Tarihte yaşanmış olaylara da değinirler. Çıkardığı albümlerde prodüktörlüğü önemli gruplarla çalışan Jens Bogren üstlenmiştir.
Grup elemanları şarkıların farklı farklı hikayelerden geldiğini röportajlarında dile getirmektedir. Ayrıca In Shadows Lost From The Brave gibi isim albüme neden koyuldu sorusuna grup esrarengiz ve gizemli olduğunu düşündükleri için bu isme karar vermiş diye cevap veriyor. Albüme hayran olmamak elde değil.Benim için bir grupta en önemli olan şey vokaldir,bu vokalin sesinide beğendim,elbette bu vokalden daha iyi vokallerde olabilir,ama insan sever sevmez o da kişinin kendi zevkidir.
Albümün içinden my heart,no mans land,ride forevet gibi şarkılar hemen dikkatimizi çekiyor.Özellikle My heart şarkısı,bu şarkıyı dinleyen kişi grubu sevebilir,en azından benim öyle oldu.Bu şarkıyla birlikte grubu sevdim,bu şarkıya bir de video çekildi.Ayrıca No Mans Land şarkısının içinde kaliteli sololar bulunmaktadır,power metal hızlı ve tempolu bir türdür,bu şarkıda buna örnektir.Unutulmamalı gereken bir şarkı var ki o da deamons şarkısıdır ,şarkı benim için büyük önem taşıyor. Şarkının liriklerini karayip korsanlarına benzetiyorum,filmde savaşan iki gemi vardı,bu şarkıda da deamons gemisinin galip geleceğinden söz edilmektedir.
Ben beğendim,ama siz beğenirmissiniz bilmiyorum.Ama denemekten zarar gelmez.
Albümleri
In Shadows Lost From The Brave (2008)
Pandeamonium (2009)
Kadro
Jan Thore Grefstad - Vocals (Wild Willy's Gang, Frostmoon , Highland Glory)
Andreas "Toya" Johansson - Guitar
Magnus "Nobby" Norberg - Bass (Nation (Swe) , Dionysus (Swe))
Ronny Milianowicz - Drums (Sinergy, Dionysus (Swe), Cromonic)
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>
Thrash metal adına en başarılı çalışmalardan biri.Bay Area'ya tutkuluysanız bu albümü kaçırmayın derim.
http://rapidshare.com/files/247145925/Fueled_By_Fire_-_Spread_The_Fire-By_Courage.rar.html
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>
George Lynch,Dokken’in efsanevi gitaristidir.Kimi hayranlar o gittikten sonra grubun eskisi gibi olmadığını söylemektedir.Çünkü George Lynch grupta büyük bir iz bırakmıştır.Solo albümleride bambaşkadır, Sacred Groove albümüyle tanışmıştım.Böyle gitaristlerin solo albümleri genellikle çok iyi olur.Albümün rahatlatıcı bir havası var,George lynch,gitarda marifetlerini bize gösteriyor. Çok Küçükken gitar çalmaya başlamıştı.Henüz 10 yaşındayken gitar çalmaya başladı,sanırsam gitar çalmayı çok istiyordu.
Zamanında van halen gibi büyük gitaristle karşılaştırmış,ama kendisinin hakkı yenmiştir.Tekniğinin ondan kalan bir yanı yoktur.Özellikle “Back for the attack” albümündeki enstrumental parçası “Mr Scary” Lynch’i tanımlayan yegane parçalardan biridir.
Steve Vai,Eddie Van Halen,Joe Satriani gibi gitar virtüözleri gibi saygı görmektedir.Dokken grubu ile ünlenmiştir,çıkarttığı albümlerle kendinden söz ettirmiştir. Dokken’in başarısının büyük kısmında Bence George Lynch’ın payı çok büyük,tabi sadece grup George Lynch’tan ibaret değil.Ama nedense bende George Lynch’ı kimseye değişmem. 1983’ten 1988’e kadar çok başarılı albümler kaydetti,Rock Müzik tarihinde en iyi gitaristlerden biri olarak gösterildi.
Başarılara rağmen Lynch ve Don Dokken arasındaki uyuşmazlık sebebiyle grup 1989’un Mart ayında dağılmıştır. Bu olaydan sonra Lynch Mod isimli kendi hardrock grubunu kurmuştur.George Lynch,1992 yılında Lynch Mob adlı albüm çıkardı. George Lynch olurda bu albüm dinlenmez mi ,dinlerken acaip keyif aldım.Yine George Lynch sololarıyla bizi uçuruyor. Dikkatimi çeken şarkılarından biri de Tangled in the Web idi,albümde sadece bu şarkı yoktu.Jungle Of Love gibi 80’leri andıran şarkıda vardı. George Lynch’in kariyeri başarılarla dolu desek yanılmayız herhalde.
Ardından 1 yıl geçmişti George Lynch solo çalışmasıyla karşımıza çıktı.Bu çalışmanın ismi Sacred Groove idi. George Lynch,bir çok solistle çalıştı Ray Gillen (Badlands), Glenn Hughes (Deep Purple) bunlardan en önemlileriydi. 1994 yılında Don Dokken, Mick Brown ve Jeff Pilson; Dokken grubunu birleştirirler.Lynch yine gruba dönmüştür ,ancak yine lynch uslu durmaz 1997 yılında anlaşmazlıklar nedeniyle gruptan atılır.Yerine Winger’den Reb Beach alınır,herhalde Reb Beach’ın ne kadar kaliteli gitarist olduğunu söylememe gerek yok.
George Lynch,yeni bir müzikal yaklaşım ile Lynch Mob daha genç bir kitle kazanır.1999 yılında Smoke this’i yayınlarlar,Turne sırasında Lynch Mob’u askıya alır.2001 Yılında Amerikan Turu tamamlandıktan sonra ilk basçı Anthony Esposito ve Robert Manson ile Lynch Mob'u yeniden düzenler.Dokken bascısı Jeff Pilson ile bir grup kurar.Bu grupla 2003 yılında albüm yayımlar.
Çıkardığı albümler
Breaking the Chains (1983)
Tooth and Nail (1984)
Under Lock and Key (1985)
Back for the Attack (1987)
Beast from the East (1988)
The Best of Dokken (1994) - Japon sürümü
One Live Night (1995) - Japon sürümü, birkaç ay sonra bütün dünyada da piyasaya sürüldü.
Dysfunctional (1995)
Shadowlife (1997)
The Definitive Rock Collection (2006)
From Conception: Live 1981 (2007) - Grubun üyesi olmamasına rağmen 1981'deki performansıyla
Lynch Mob
Wicked Sensation (1990)
Lynch Mob (1992)
Syzygy (1998)
Smoke This (1999)
Evil: Live (2003)
REvolution (2003)
Solo
Sacred Groove (1993)
Will Play for Food (2000)
Stone House (2001)
The Lynch That Stole Riffness! (2002)
Furious George (2004)
The Lost Anthology (2005)
Lynch/Pilson:
Wicked Underground (2003)
Tony MacAlpine
Maximum Security (1987)
Xciter:
Xciter (2006)
Lana Lane:
Gemini (2006)
Yazan:CEM KURTULUŞ
Devamını okuyun...>>
Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street (2007) (0)
08:21 by Cem kurtuluş , under Film Analizleri
Johny deep bu ismi bir yerden tanıyor musunuz ,Ben Johny Deep ile Karayip Korsanları adlı film ile tanışmıştım.O filmde gayet başarılıydı.Şimdi Johny Deep’in İkinci filmini izleme şansı buldum. Filmin ismi Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street idi. Filmde Johnny Depp, haksız yere hapse gönderilen, ve sadece bu acımasız ceza için değil, karısı ile kızına olanların üzücü sonuçları için de intikam yemini eden Benjamin Barker’ı , , Helena Bonham Carter ise onun saplantılı ölçüde kararlı suç ortağı Bayan Nellie Lovett’ı canlandırıyor. Unutmadan söylemeliyim ki bu film müzikal bir filmdir.
Helena Carter’ı o kadar tanımıyorum,nasıl bir oyuncu olduğunu bilmiyorum.Ama filme göre bir şey söylemem gerekirse Johny Deep’ten çok Helena Carter’in oyunculuğunu beğendim. Barker üstte belirttiğimiz gibi intikam yemini edip, Sweeney Todd kimliğine bürünmektedir. Bayan Lovett’ın pastanesinin üzerindeki, eskiden kendine ait olan berber dükkanına geri döner. Todd’un tek amacı vardır karısı Lucy’yi ve küçük kızını ondan çalmak için alçak yardımcısı Beadle Bamford’la birlikte kendisini uydurma bir suçla uzaklara gönderen Yargıç Turpin’i gözlemektir.
Bayan Lovett, Barker’a, Yargıç Turpin tarafından iğfal edilen karısının kendisini zehirlediğini söyler.Bu arada rakibi olan İtalyan berber Pireli Barker’ı kimliğini ifşa etmekle tehdit edince, Barker onu boğazını keserek öldürür.Boğazını kesmektede haklıydı. İddiasına giriyorlar hangimiz iyi berberiz veya ustayız diye iddia’nın amacı da paradır.Kazanan 5 Pound kazanacaktır.Todd kazanıyor sonradanda pireli gelip haddine düşmeyen o parayı ister ve sonra todd ,onun boğazını keser mükafatını verir.
Bayan Lovett’ın aslında bu cesetten haberi yoktur ama aniden ceseti görünce çok şaşırır.Niçin yaptın bunu diyerek todd’u suçlamaktadır. Todd’da bayan lovett’a niçin yaptığını anlatır.Sonradanda bayan lovett bu cesetin ne yapılacağını todd’a anlatır,ve gereken yapılır.Bayan Lovett bu krizi, sallantıda olan işini kurtarmak için çözüm olarak görür ve turtalarını insan etiyle doldurmayı önerir.
Film’de bahsetmediğimiz bir nokta var ki o da Yargıç’ın evlatlığına yaptığı işkencedir.Kızı bütün gün evde kilitli tutar,ne dışarı çıkar ne bir şey yapar.Kim bilebilirdi ki genç Johanna’nın genç denizci anthony tarafından fark edileceğini ve o günden sonra anthony ,johanna’ya aşık olmuştur. Anthony ise genç kızı delice sever ve onu kurtarıp evlenmeye yemin eder.
Londra o sıralar bayan Lovett’ın o güzel turtalarıyla ünlüdür . Bayan Lovett ise hayaller kurmaya başlar.Todd ile deniz kenarında yaşamayı evlatlık olarakda Küçük Toby’yi yanlarına almak ister.Her ne kadar Bayan Lovett’ın aklında bu güzel şeyler olsa da Todd’un aklında İntikamdan başka bir şey yoktur.Kendini İntikama yeminlenmiştir.Ne zaman ki intikam’ını alacak o zaman huzura kavuşacaktır.
Film’in sonunda hiç böyle bir şey beklemiyordum.Bayan Lovett’ı gözü intikam hırsı bürümüş todd öldürdü.Arkadan İtalyan berber pirelli’nin yardımcısı Toby gelir,usturasıyla Todd’un boğasını keser.Ve Film böylece Sona erer.O kadar Korkunç bir film değildi ama yine de İzlenebilir bir film.Tavsiye Ederim.
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>
Savatage’in efsane ismi Jon Oliva Bildiğiniz üzere 13 haziran günü İstanbul’da konser vermeye hazırlanıyordu.Bekleyişler sürüyordu,Evden erken çıkıyım dedim geç kalmayım trafik olmasın diye,ama Otobüs çabucak Taksim’e geldi.Arkadaşları bekledikten sonra bi de yemek yedikten Dorock’taki İmza günü’ne yetişmek istedik.Arkadaşlarım saat 5’te Jon’un imza gününe geleceğini söylediler ama bekleyişler sürüyordu,hatta bir arkadaşım ulan bu jon taksiyle gelecek dedi,bende dedim nasıl taksiyle gelecek bu adam içimden ciple gelir dedim.
Ama bir baktım ki Jon ,taksiden iniyor,birden alkış sesleri yükseldi.Her yoldan geçen insan soruyorlar bu kim bu kim ,Bizde papağan gibi Jon Oliva diyorduk.Hatta bir arkadaşım bir daha soran olursa Michael Jackson diyeceğim dedi,tabi o da onun espiri anlayışıydı. Ama İmza sırasındaki komikliklerde vardı tabi,bir kız jon’un kucağına oturduğu zevkten dört köşe olduğunu söyledi.
Setlist
City Beneath the Surface
Sirens
Through the Eyes of the King
All the Time
The Hounds
Heal My Soul
Maniacal Renderings
Tonight He Grins Again
Chance
Gutter Ballet
Edge of Thorns
Walk Upon the Water
Believe
Sleep
Jesus saves
When the Crowds are Gone
Hall of the Mountain King
Kız tabi Jon’u ilk defa girdi,zaten manyağın tekiydi. Ama sırada da insanlara çok küfür ettim,adamlar jon’un yakasını bırakmıyor ki dedim ulan adam bir daha gelmeyecek.Sonra güvenlik geldi orda bekleyenleri ,fotoğraf çekilenleri dışarı çıkardı. Bir arkadaşım Jon’a You are my God diye bir şey söylemişti,diğer birisi You are my hero diyip duruyordu. Jon’da Ben senin tanrınsam elimi öp dedi,tabi çocukta öptü.Ondan sonra bazı arkadaşlarımın arasında Oğlum sen kutsandın espirileri başladı.
Konsere dakikalar kalmıştı bulunduğumuz yerde savatage ve testament şarkıları çalınmaya başladı millette gaza geliyordu.Benim önümdeki Arkadaş Criss Oliva için hazırladığı bir pankartını gösterdi Jon’a ,Jon’da gerçekten çok etkilendi. Ve onu konserin ilerleyen bölümlerinde aldı seyirciye doğru gösterdi,seyircide alkışladı. Jon bize karşı gerçekten çok samimiydi ama sarışın ipne gitarist çok soğuk davranıyordu,bi de matt her ne kadar o kadar pena istesemde su versede en sonunda pena’yı kapmıştım.
Hatta bazı arkadaşlarım Soloların zaman zaman geldiğini zaman zaman gelmediğini söyledi.En köşede oldukları içinde olabilir,ama bizim bulunduğumuz yerde sololar iyi geliyordu.Ses sistemi harikaydı,Jon’un seyirciyle iletişimi ,yaptığı hareketler gerçekten süperdi.Adam sadece işine odaklanıyor diyordum.
Bir ara Jon seyirciye doğru sigara attı,seyirci de aldı onu içiyordu.Tabi artık kime gelirse o içmiştir. Terlemiştim ,canım su istiyordu ama biri su vermiyordu be matt hariç tabi,onun suyundan içmiştim önceden,sonra bir tane kız vardı yanımda tanımıyorum etmiyorum,savatage dövmesi vardı,kız ne güzel içkiyi içiyordu içimden de ulan biraz bana versen ölür müsün dedim ondan sonra kızdan içkiyi aldım bitirdim.Kızda sağolsun,sususluğumu gidermiş oldu. Umut denen yanımızda bir arkadaş vardı,çocuk matt’dan 6 tane pena kaptı,ipne hem adama içki veriyor hem pena kapıyordu.Bazılarını arkadaşlarına dağıtmıştı,o kıza da bir pena o verdi.Kızda sonunda pena sahibi olmuştu.Kızın Jon’u ne kadar sevdiği zaten belliydi.
Klasik şarkılar çalınıyordu.Ama insanlar kendinden geçmişti.Ama şarkı listesi karışıktı,sıralamaya göre değildi.Gutter Ballet şarkısında ooooo sesleri yükseliyordu ve insanlar kendilerini kaybetmişti.Zaten herkes sarhoş gibiydi ama bu geceyi yaşattığı için Jon’a ne kadar teşekkür etsek azdır bence.Jesus Saves,Mountain King,Edge Of Thorns gibi klasiklere yer verdi tabi hepsi bunlarla sınırlı değildi. Change gibi önemli bir şarkıya da yer verdiler,dedim bu şarkıyı ne zaman çalacaklar diye tam da şarkı zamanında geldi.
Ama Konseri izleyen kişiler çok memnun kaldılar,özellikle Jon’da öyle. İstanbul’u çok sevdiğini zaten söyledi,hatta bir daha geleceğine dair mi ne söz verdi.My Friends diye başladı sonra Aniden İstanbul diye Haykırdı.Bu da Jon’un bizleri ne kadar sevdiğinin göstergesidir.Yanılmıyorsam Türk yemeklerini de çok sevmiş. Believe şarkısı geldi herkes duygusal anlar yaşıyordu ,sanki farklı bir dünyaya doğru yolculuğa çıkmış gibiydik.Ama benim istediğim bir parça vardı ki o da Living fort he night o parça çalınmadı.Zaten Chance ve Jesus Saves parçalarında kafalar kopmuştu,öyle bi konsantra olunmuştu ki biri çağırsa duymazdık o kadar konsantra olmuştuk. Ama herkes bir alemdeydi,konserden sonra arkadaşlarıma sorduğumda setlist’i hatırlıyon mu yok hatırlamıyorum dedi.Konserde o kadar dağıtmıştı.Kaçırılmaması gereken bir Konserdi.
Her şey vardı eğlence,hüzün,dostluk Bir Konserde görebileceklerinizin hepsi vardı.Judas Priest’ten sonra beni benden alan bir konser diye sorsalar bu konseri gösterirdim.
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>
Mehmet Topuz Nerede
Daha düne kadar Beşiktaşla anlaştım ben zaten Beşiktaşlıyım diye açıklama yapıyor ama hayat bu nereye gideceği belli olmuyor insanın.Zaten gassaraya gitmeyeceği çok açıktı ya fener ya Beşiktaş demişti,dün imkb ‘ye bildirildiğinde memet topuz transferi fener adına sevinmiştim.Memet topuzu kayseride izlediğim kadarıyla hırslı bir futbolcuydu,her yere basıyordu ama Fener’e daha başka oynuyordu. Bunun nedeni herhalde Fenerbahçe’ye transfer olmak istemesidir.Ama benim için en önemli olan şudur ki Beşiktaş aldık aldık diyordu ama aziz başkan’ın işi bitirdiğini öğrenince gerçekten çok sevindim.Transfer etmesine değil,Beşiktaş’a kazık atmasına sevindim.Böylece Fenerbahçe’nin büyüklüğünü bir kez daha gördüler. İster mi istemez mi bilemem en büyük açıklama ise Kayseri yönetiminden geldi.Biz Fenerbahçe ile anlaştık ,Memet’i istiyorsanız gidin Fenerle anlaşın demesi olayı özetliyor herhalde. Her ne kadar Çirkef futbolcu olsa da sevmesemde Fenerbahçemize hayırlı olmasını diliyorum.Bir defa daha büyüklüğümüzü ortaya koyduk.İster yedek oynasın ister paf takıma yollasınlar.Biz büyüklüğümüzü ispatladık ya o bize yeter...
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>
Gazetelerde kaç gündür yazılıyordu çiziliyordu Daum daum daum diye bağırıyorlardı.Bende bloguma bir daum yazısı yazmadan yapamadım.Zaten alman gazeteleride Daum'un Fenerbahçe ile anlaştığını söyledi.Köln başkanı da daum'un aramızda ayrılmasına üzüldük açıklamalarıda var tabi.Sonra Daum açıklama yapıyor .Dünyanın en büyük kulüplerinin birinden teklif aldım ama ismini açıklamayacağım diye açıklama yapıyor.Bu herhalde Fenerbahçe'den başkası olamaz ,çünkü aziz yıldırım Aragones'i daha yolladım diye resmi açıklama yapmıyor.Ama Daum için olumlu düşününlerdenim.Zamanında 2 sene üst üste onun zamanında Şampiyon olmuştuk,3.senede şampiyonluğumuz çalınmıştı.Daum'un dönemi gerçekten farklıydı,rakibi boğan bir takımımız vardı.Koşan ,pres yapan tabi en önemli faktörde bu noktada Kondisyoner ronald Koch idi.O sahaya çıktığında tribünler onu selamlardı.Daum'u sevdikleri kadar tribünler Ronald Koch'uda bağrına basardı. Kondisyonu bir yüklerdi,Futbolcu hep koşardı. Daum'un Fenerbahçemize hayırlı olması dileğiyle.
Hazırlayan:Cem Kurtuluş
Devamını okuyun...>>